Manda yuva yapmış söğüt dalına

Yavrusunu sinek kapmış gördün mü?

Ne kadar duyarsız bir toplum olmuşuz. Dünyanın bir başka ülkesinde benzer bir rezillik yaşanmış olsa sokaklar tepki gösteren insanlarla dolar. Japonya’da daha küçük çaplı olaylarda hükümet yetkilileri görevinden ayrılır. Kimi zaman da yetkililer, harakiri yapar!

Olay kısa bir sürede haber değerini yitirdi. Plajlarda diskolarda et pazarlayan magazin basını böyle anlamsız şeylerle uğraşmaz.  Televizyon kanalları reklam değeri olmayan, izleyicilerin ilgisini çekmeyen haberlere yer vermez.

Anlatılanlara göre rezillik diz boyu. Yurtdışından canlı hayvanlar satın alınıyor. Onlar, çok saygı değer insanların hastalıklı hayvanları ile değiştiriliyor. Kitabına uydurulan belgelerle hastalıklı hayvanların yanı sıra ölmüş hayvanların etleri tüketiciye sunuluyor.

Haberler uydurma değilse bunlar Ramazan ayı içerisinde yapılıyor. Rezilliği yapanlar gayri Müslim değil.  Tüketiciler, yabancı bir ülkenin insanı değil.

Ne diyelim; yapana da yiyene de helal olsun!

Bu türden bir rezillik, Afrika ülkelerinden her hangi birinde yaşanır mı? Bu etler, tüketilmesi için sömürge ülkelere gönderilir mi?

Duyduğum habere inanmak istemiyorum. Bu saçmalıklar sadece ve sadece Et Balık Kurumu’ndan birilerinin kızağa çekilmesi için uydurulmuştur diye kendimi teselli etmeye çalışıyorum. Aslında her iki olasılıkta birbirinden daha rezilcedir.

Geçmişte yapılanları anımsamaya çalışıyorum: Yurtdışına gönderilen bazı gıdaların bir kısmı kurallara uygun olmadığı gerekçesiyle iade edildi. Haberlerin içindeki yorumlarda onlardan başka ne beklenebilir düşüncesi işlendi.  Yıllarca bizden ürün satın alırken dostumuz olan ülkeler bir anda düşmana dönüştürüldü.

Sahi o ürünlere neler oldu; çöpe mi atıldı, yoksa tüketicilere mi sunuldu? Biz erkek milletiz düşüncesiyle bizlere yedirilmiş olabilir.

Bilindiği gibi Et Balık, Seka, Sümerbank diğer adıyla Kamu İktisadi Devlet Teşekkülleri (K.İ.T.) Cumhuriyetin eserleridir. O devasa işletmeler, yokluk yıllarında kuruldu. Şekeri, tuğlayı, kiremidi yurt dışından satın alıyorduk. Sadece para kazanmak amacıyla kurulmayan bu kuruluşların kazancıyla yeni işletmeler kuruldu. Yoksul öğrencilerin okuyabilmesi için karşılıksız burslar verildi. Onların ödediği vergiler, devlet bütçesinin en önemli gelir kaynağı oldu. Ülke kaynakları ekonomiye kazandırıldı. Çalıştırdığı binlerce işçiyle işsizlik sorununa çözüm oldu.

Yıllarca zarar etmeden Anadolu’nun her yöresinin kalkınması için yoğun çaba gösterdiler.  Anadolu’da birçok şehir, o işletmelerde üretilen elektriğin sayesinde elektrikle tanıştı. Madenleri, buğdayı, pamuğu, zeytini, domatesi işleyip ekonomik anlamda değer oluşturdular.

Aynı dönemde Et balık Kurumu, özellikle Doğu illerimiz kalkındırmak için kurulmuştu. Süt endüstrisi Kurumu’yla (S.E.K.) birlikte hayvansal ürünlerin sağlık kurallarına göre işlenip, en uygun koşullarda tüketiciye sunulmasını sağlıyordu. Tarımsal ürünleri üretmeye uygun olmayan yörelerde sanayi kuruluşları da bulunmadığından hayvancılığın ayrı bir önemi vardır.

Van ilinde kurulan Van Et’in yörenin kalkınmasında ayrı bir önemi vardı. Yapay yem kullanılmadan dağlarda otlatılan hayvanlar, yöre insanı için gelir kapısı; ülke ekonomisi için yeri doldurulamaz ekonomik bir değerdi. Tüketici olan bizler için temiz, sağlıklı, besleyici, hormonsuz gıda kaynağı idi.

Bizler, Kit’lere sahip çıkabilseydik, yurt dışına giden işçilerimizin kurmuş olduğu hemşeri şirketlerini ayakta tutabilseydik gözle görebildiğimiz her şey bir başka olurdu!

Dere kenarlarına apartmanlar yapılıyor. İnsanlarımız sellerde boğulurken “takdiri ilahi” diyoruz.  Kilosu iki üç liradan satılan domuz etleri namlı (ünlü) firmalar tarafından salam, sucuk yapılıp piyasaya sunuluyor.  İnsan sağlığına zararlı kimyasal gübrelerle, ilaçlarla, hormonlarla üretilen gıdalar soframızdan hiç eksik olmuyor.

Söylentilerde doğruluk payı varsa iki üç liralık nişasta bazlı şekerlerle üretilen balların bir kilosu yirmi liradan daha yüksek bir bedelle piyasada satılıyor.  Diğer taraftan bu şekerin kullanım alanı bütün dünyada sınırlanırken bizde yaygınlaştırılıyor. Yaklaşık olarak yine aynı fiyata elde edilen domuz etleri salam sucuk olarak soframızda yerini alıyor.

Durun, bunlar kötünün içinde en iyi olanlarıdır!  Yaşlanmış, hastalıklı hayvanlar, hastalıklı, ölmüş hayvanlar bir şekilde israf edilmeden ülke ekonomisine kazandırılıyor.

KİT’ler, kuruluş amacına uygun olarak çalıştırılmış olsaydı insanlarımız doğduğu topraklardan, kendi ülkelerinden ayrılmayacaktı.  Gurbete gidenler, en azından karın tokluğuna çalışmak zorunda kalmayacaktı. Anadolu’nun bütün yöreleri dengeli olarak kalkınacaktı.

İstanbul’a üçüncü köprü yapılmadan dördüncüsünün yapılmasını kimse aklından geçirmeyecekti.

Diğer taraftan çeşitli kurumlar yurt dışından gıda ürünleri satın alıyor.  Bir dönemler aynı günlerde birileri yumurta satıyordu.  İhracat yapıp ülkemize döviz kazandırdığı için teşvik primi alıyordu. Yine aynı günlerde başka birileri yurt dışından yumurta satın alıyordu. Ülkemiz içinde yumurta fiyatlarının aşırı oranda artmasına engel olduğu için onlarda teşvik primi alıyordu. Her iki işlemi de aynı kişi yaparsa iki ayrı primin ikisini birden cebine indiriyordu.

Dünyanın birçok ülkesinde gıda ürünlerinin tüm üretim aşamaları sıkı denetimden geçiriliyor. En küçük şikayetler değerlendiriliyor.  Üretilen ürünlerin ambalajlanması, depolanması, taşınması denetleniyor. Denetimlerde kimse kimseyi idare etmiyor.  Yapılan hatalar kesinlikle hoş görü ile karşılanmıyor.

Keşke bizim ülkemizde de aynı kurallar geçerli olmuş olsaydı. Onları takdir ederken bizler ister istemez hüzünleniyoruz.

Gözlerden kaçan küçük bir ayrıntı daha var:  Bu ülkelerde yapılan denetimlerde sağlıksız bulunan ürünler nasıl yok ediliyor? Yoksa uygun bir şekilde yurt dışına çıkarılıp yoksul insanlara gıda yardımı olarak mı gönderiliyor? Yoksa bazı uyanıklar tarafından çok ucuza satın alınan bu ürünler denetimlerin laf olsun diye yapıldığı ülkelerde pazara sunuluyor.

Konumuzla pek ilgisi yok ama gelişmiş ülkeler; çevreye Zararlı, radyasyonlu sanayi atıklarını uygun bir şekilde kendi ülkelerinin dışına çıkarıyorlar

Aman dikkat edelim. Temiz, sağlıklı gıda ürünlerini tüketmeye kalkışırsak gıda zehirlenmesinden hastanelere gitmek zorunda kalabiliriz.  Bizim mideler sağlıklı gıdaları sindirmeye alışık değil.

Karnı doyan insan su içmek ister.  İçtiğimiz suların ne kadar sağlıklı olduğunu haberlerden öğrenmiş olduk.