LİSELİ BİR GENÇ, TÖS BOYKOTU VE DENİZ GEZMİŞ

- 2 -

O keşmekeşte ne Kenan’ı, ne de Umur’u göremiyordum. Var gücümle bağırmaya başladım… Üniversitenin bahçesi adeta çocuk parkına dönüşmüştü. Deniz Gezmiş’ten utancım daha da artıyordu. O sıkıntı ile terlerken, bir ağacın altında sigara içerek beni izlediğini fark ettim. Yanıma varıp, “Deniz abi, vallah ben bunları toplayamıyorum…” dedim. Halime acımış olmalı, “Sen yakımda dur…” dedi ve gök gürültüsü gibi bir sesle haykırdı… “Arkadaşlar… Hemen burada dörderli kol oluyoruz… Marş…”

Bu sihirli bir sesti sanki… Ben ne desem bakmayanlar koşar adım sıraya giriyorlardı… Boynumu büküp, “Sağ ol Deniz abi…” dedim. O da, “Bir daha peşine polis takıp üniversiteye gelme…” diyerek tembihini yineledi… Ve Sırtıma babacan bir şaplak yapıştırdı.

Dörderli kolun yanına geçip, “Haydi arkadaşlar gidiyoruz…” dedim. Sırtımda buz gibi bir ter… Yaşıtlarım arasında Deniz Gezmiş ile anısı olan kaç yaşıtım vardı ki?

Sordular,  “Şimdi nereye gidiyoruz?”… Gülümsedim… “İlk hedef İstanbul Kız Lisesi…” O yıllarda İstanbul’da karma liseler yoktu… Kızlarla erkekler “düşman kamplar” gibi görürlerdi birbirlerini…

İstanbul Kız Lisesi’nin girişi şimdiki Basın Müzesi’nden sapılan ve çıkışı Nuruosmaniye Caddesi olan bir yerdi. Sokağa sapınca fark ettik. Okulun kapıları zincirlenmişti, ama kızlar camlarda bize bakıyorlardı… Asıl sürprizi ise polis yaptı. Hayatında ilk kez sokak eylemi yapan acemi liselileri tuzağa düşürdüler. Sokağın iki çıkışı da polis tarafından tutulmuştu… Kamyonlarından inen polisler ellerinde copları ağır adımlarla bizi kuşatıyorlardı. “Ne olacak şimdi?” diye soran soranaydı… Ayrıca yürüyüşün baş tarafında bayrak taşıyan arkadaşlar gözaltına alınmıştı. Biz acemiydik… Çok doğal… Ama polis de ilk kez lise eylemi görüyordu ve onlar da kendilerine göre acemiydiler. “Herkes yere çöksün…” komutu vererek zaman kazanmaya ve düşünmeye çalışıyordum.

Bir Baş komiser, “Çıkıp dağılın… Bir şey yapmayacağız…” diye seslendi… Yere çömelmiş vaziyette arkadaşların arasında gezinerek, çemberi yarıp çıkıyoruz, yolda toplanıyoruz…” demeye başladım. Çemberlitaş tarafında toplanmaya başladık. Ancak sayımız azalmıştı. Polis kuşatması ister istemez korkutmuştu bazı arkadaşlarımızı… Bir arkadaştan TÖS’e gitmesini ve bayrak taşıyan arkadaşlarımızın gözaltına alındığını bildirmesini istedim.

Bu kez kalanlarla önce Sultanahmet Ticaret Lisesi’ne sonra da Sultanahmet Sanat Okulu’na gittik… Sloganlar attık, bize katılmaya davet ettik. İlk günkü boykot ve eylem burada bitti.

Ertesi sabah Hürriyet gazetesi manşetten haber yapmıştı Liselilerin boykotunu. Yürüyüş fotoğrafında bizler de vardık… Yani okuldan sorulduğunda kaçacak yer kalmamıştı. Ama olsun, bunu pek düşünen ve konuşan yoktu.

İkinci gün, Vefa Lisesi ile Fatih Kız Lisesi’ne gitmeye karar verdik. Biz gidene kadar Vefa Lisesi müdürü okulu boşaltmış, kimseyi bulamadık. Bize katılmasalar da okul kendi boykotunu yapıyordu.

İkinci hedef Fatih Kız Lisesi’ne geldiğimizde okulun hem kapılarını hem de bahçe kapılarını zincirli bulduk. Kızlar sesimize camlara çıktılar. Ama peşimizdeki polis ekipleri bu kez daha hazırlıklıydılar. Copları ellerinde üstümüze gelmeye başladıklarında biz de İstiklal Marşı’nı söylemeye başladık. Marşla birlikte polisler de esas duruşa geçip durdular. Ama marş bu… Bitti ve “Hücum…”  komutuyla saldırı başladı.

Lisenin önündeki genişçe alan ana baba gününe döndü. Yakaladıkları arkadaşları bir polis otosuna bindiriyorlardı… İşin garibi, yakalanan arkadaşlar, aracın diğer kapısından kaçıyorlardı… Meydanda bir yandan beni kovalayanlardan kaçmaya çalışırken, aracın diğer kapısından kaçan arkadaşlara seviniyordum. Bu komedi çok sürmedi anlaşılan, amirlerden biri fark etmiş ki aracın diğer kapısına bir memur diktiler. Meydandaki kovalamaca yormuştu beni. Her an yakalanabilirdim. Yan sokakların birine saptım. Peşimdeki polis hayli kararlıydı… Ben kaçtıkça peşimden geliyordu. Bu kovalamayı gören ev kadınları pencerelerden bana destek çığlıkları atarken, polise laf sayıyorlardı… Hızını alamayan kadınlar pencere içlerinde büyüttükleri karanfil,  sardunya ve begonya saksılarını peşimdeki polise atmaya başladılar. Saksısı olmayanlar ise su atıyorlardı. Polis de birliğinden fazla uzaklaştığını mı düşündü nedir, peşimi bıraktı.

Boykotun üçüncü günü de eylemli olarak geçti. Hiç birimizde bağırmaktan ses kalmamıştı.

Okula döndüğümüzde İhsan Bey bize kötü, kötü bakıyordu.

Yanına gidip, “Hocam biz size boykottan bir gün önce sorduk… Bize boykot yapmayın demediniz…” dedik.

“Ben size ne dedim, gözlerimin içine bakın ne demek istediğimi anlayın, demedim mi?”

Sınıftaki konu defterini sanki ders yapılmış gibi işlediğini de fark edince ilk siyasi hayal kırıklığımızı yaşadık.

Hayat sürprizleriyle devam edip gidiyordu.

Lisede Bildiri Dağıtanlar Var… Kim ki bunlar?

Devamı var…