Eskisini de yenisini de ilk kez gördüm…

Adlarını çok sık duyardım ama görmek nasip olmamıştı.

2018 Yılı Afyon Lisesi Mezunları Geleneksel Toplantımızı,  Eski Foça’da yaptık;  bu vesileyle de hem eskisini, hem de yenisini gezip, görme fırsatım oldu.

Şimdi dillendireceğim şey, “olmayacak duaya amin demek gibi bir şey” ama yine de dillendireceğim; içimde kalmasın…

Keşke her kentin, Foça’lar gibi eskisi ve yenisi olsa.

Örneğin, tepeden tırnağa sit olan 1960’ların Alanya’sı da olduğu gibi kalsaydı; o Alanya’ya hiç kimse dokunamasaydı da; beş on kilometre ötesinde; otoparksız ve yeşil alansız, safi betondan mamul günümüz Alanya’sı gibi Alanya inşa edilseydi; Eski ve Yeni Foça’ların kıyaslanabildiği gibi kıyaslanabilselerdi.

Gençlerimiz ve çocuklarımız, iyiyle, kötüyü, güzelle, çirkini daha iyi ayırt edebilselerdi.

Belediyecilerimiz (!), mimarlarımız (!),  mühendislerimiz ve müteahhitlerimiz(!) kentsel suçlar işlemeye korkar olsalardı. İnsanların Güneşten ve esintiden yararlanma haklarını ellerinden alarak, kul hakkı yiyemeselerdi.

!!??...

Neyse, birilerini daha fazla kızdırmadan Foça’larımıza dönelim biz.

*    *    *

Henüz bozmadığımız (daha doğru bir deyimle yasalarla korunduğu için henüz bozamadığımız) olağanüstü bir güzellik var Eski Foça’da

Ve de olağanüstü bir doğa.

Eski Foça da Yeni Foça da; İzmir’in kuzeyinde yer alan bir sahil ilçesi.

Eski Foça, Antik Çağda oluşmuş bir İyon yerleşim merkezi.

Antik çağdaki adı Phokaia....

Bu adı, kıyılarında yaşayan foklardan dolayı almış, zamanla bu ad, “Foça”ya dönüşmüş..

Eski Foça, 32.000 nüfuslu şirin bir ilçe.

Tıpkı, 2000 öncesinin Alanya’sı gibi bakir...

İnsan, gezmeye, görmeye doyamıyor.

Olağanüstü koyları ve olağanüstü adacıkları var.

Ve bu adacıklar halen bizim!..

Kamunun, halkın yani...

Malum birileri, bu adacıkların henüz farkına varmamış olmalı ki,  satış listelerine, bu adacıkları (henüz) dahil etmemişler!...

Bizi gezdiren rehberler, “bu kayalıklar, fokların yuvaları…” dedi ama hikâye.

Geçmişte fokların yuvası olan bu alanda, tek bir fok bırakmamışlar. Tümünü birden kovup, yok etmişler…

Üzerinde tek bir ağaç olmayan bu adacıkları, şimdilik martılar kullanıyor; onlara henüz dokunulmamış.

Merak ettim, sordum; Foçalı olduğunu söyleyen bir beyefendiye, “Neden bu adacıkları değerlendirmiyorsunuz, ağaçlandırmıyorsunuz; ana karaya bağlayıp, sezonluk tesisler yapmıyorsunuz?” diye.

Beyefendi , “Fuzuli işler bunlar, ne gereği var ki...” diye yanıtladı sorumu.

Kendisi anlattı; yıllardır Foça Belediyesinde meclis üyesi olarak görev(!) yapar imiş.

“Haaa…” dedim; “Şimdi anladım ve hiç şaşırmadım…”

… …

Gerçekten de şaşırmadım.

Başka türlü nasıl meclis üyesi olabilirdi ki!

Hem de uzun süre…

*    *    *

Eski Foça’da karşılıklı iki kale var.

Biri Foça’nın içinde, diğeri Foça sırtlarında.

Foça sırtlardaki Kale’nin, kalelikle ilgisi kalmamış; adeta bir taş yığını. Kaderine terk edilmiş, öylece duruyor.

Ama Foçalıların günahlarını da almak istemem, buraya büyükçe bir gönder çakıp, bayrak çekmişler! Foça’nın içindeki kale, restore edilmiş; kalenin içinde pek çok rezidans (!) var.

Kale’nin bir bölümünün etrafı da su hendeğiyle çevrili. Belli ki bu kaleyi inşa edenler, bu hendeği koruma amaçlı yapmışlar.

Kalenin içindeki rezidansların(!) mimarları (!); rezidansların duvarlarında, (büyük bir deha(!) örneği sergileyerek) kale surlarının taşlarından kullanmış ki, rezidanslar (!), Kale’yle bütünleşip,  kamufle olsun; benim gibi marjinal çevrecilerin dikkatini çekmesin.

Yine bu rezidanslardan (!), su hendeğine indirdikleri merdivenlerde de aynı taşları kullanmışlar ki; su hendeğine ve de denize inen yol yaptıkları belli olmasın...

Bu su hendeğinin küçük bir bölümü, denizle irtibatlı olduğundan canlılığını muhafaza ediyor. Kalan büyük bölümünün denizle irtibatı kesildiğinden işlevini yitirmiş durumda. Kokuyor ve resimde görüldüğü gibi çöplük olarak kullanılıyor.

Ne Foça Belediyesi, ne de Kale surlarından bu hendeğe merdiven indiren uyanık rezidans (!) sahipleri, bu hendeği denize bağlayıp, bu hendeğe hayatiyet kazandırmayı düşünmüyor...

Belli ki bu su hendeğinin işlevini yitirip, kuruması; rezidanslarla deniz arasındaki bu engelin(!) ortadan kalkması bekleniyor.

O nedenle hendeğin, çer çöp ve toprakla dolmasına göz yumuyorlar.

Âlemi sersem, kendilerini uyanık sananların yarattığı bu tarih katliamını görünce, içi acıyor insanın.

Bakın bakalım şu resimlere, sizin de içiniz yanıp, yüreğiniz kanayacak mı?

YAZARIN NOTU: Bu yazıyı kaleme alırken “aşırı çevrecilik duygularımı” engelleyemedim. Bakmayın siz benim yazdıklarıma. Çevre düşmanlarının, beton simsarlarının yok edemeyeceği kadar olağanüstü bir güzellik var bu yörede. Mutlak görün derim.

Görün ki; Alanya’da ve diğer kentlerimizde neleri heba ettiğimizin ayırdına varın.