Size bir tercih hakkı verseler; eskinin bilinirlik ama alışılagelmişlikten doğan tekdüze bıkkınlığını mı, yoksa yeninin ürkeklik ama çekici gizemini mi tercih ederdiniz? Ya da şöyle sorayım: Sizce bilinenin rahatlığı mı daha çekicidir, yoksa bilinmeyenin el değmemiş bakir tedirginliği mi?

Eski, şöyle ya da böyle yaşanmışlıklarla geride dururken; onu arayacağımızı bilsek bile, yeniye gitmek ve yaşamak zorundayız. Kaçış ya da değişiklik hakkımız yok. Zaten, kısa bir süre sonra o da bizim yaşam felsefemize göre şekillenip yaşanarak göz açıp kapayıncaya kadar eski yani mazi olup yerini yeniye bırakmayacak mı?

Günümüzde nostalji de diyebileceğimiz eskiye tutkunluk ya da özlem, birilerinde takıntı haline gelmiş ve her yeni olayda “Ah, nerde o eski günler!” dedirttirmeye başlamışsa, tarihsel olarak değilse de düşünce yapısı olarak o kişi yaşlanmış demektir. Mutsuzdur bu insanlar ve her yenide kusur arama peşindedirler. Ayrıca, eskiye köle olup çakılı kalmanın nostalji olduğunu zannedecek kadar da sabit fikirlidirler.

Bazılarına göre ise tam tersine, geçmiş ‘tu kaka’dır ve sadece gelecek vardır. Ayrıca her şeyin eskiden olanı kötüdür ve mutlaka yenisiyle değiştirilmesi gerekir. Ne yazık ki, bu tür insanlar da mutsuzdur ve tüm yaşamları telaş ve tedirginlik içinde geçer. Belki heyecan dolu ve gizemlidir ama güvenlikten yoksun bir yaşamdır bu. Rastgeledir, hedefsizdir ve yaşamdaki tüm gelişmeler kendi dışındaki etkenlere bağlıdır. Köksüz, asalak bitkilere benzer bu insanlar ve en küçük bir rüzgârda büyük girdaplara savrularak kaybolup giderler.

Bazen, yaş faktörü de belirleyici rol oynar bu konuda. Genellikle yaşı belirli bir yere gelenler için eskiyle birlikte olma özlemi çok daha fazla olur. Tüm gücüyle oraya tutunmaya çalışır. Ayrıca da, bu alanda gençlere göre daha bilgili ve güçlü olduğu için her konuda oralardan örnekler getirerek bugünü eleştirir. Bu nedenle de, hep mazide gezip öğüt veriyor diye gençleri kendilerinden bıktırıp uzaklaştırırlar. Oysa o anlatıların hepsinde de bir yaşamın derin çizgilerinden kesitler vardır ve anlayana imbikten süzülmüşçesine deneyim yüklüdür. Tıpkı Ingmar Bergman’ın dediği gibi: “Yaşlanmak, bir dağa tırmanmaya benzer. Çıktıkça yorgunluğunuz artar, nefesiniz daralır ama görüş açınız genişler...”

“Dün ile bugün arasında bir kavga çıkarsa, yarın kaybeder.” diyor Churchill ama gene de hepimizin ortak şikâyetidir, yeniyle birlikte bozulmanın da başlamış olması. “Şu andaki Çorum mu, yoksa 50 yıl önceki mi daha bir Çorum gibi Çorum’du?” diye bir sorunun cevabı bellidir aslında. Herkesin ortak kanısıdır gitgide bozulmakta olduğumuz ve gitgide yöresel zenginliklerin kaybolup her yerin birbirinin kopyasına dönüşmesi.

“Peki ama neden böyle oldu, suçlu kim?” diye sorarsanız, birinci önceliği televizyona veririm. Bizleri çevremizden koparıp evlere hapseden ilk suçlu o oldu çünkü. Sonra bilgisayar ve cep telefonları devreye girerek, televizyonun zaten zayıflattığı toplumsal ilişkileri tamamen kopardı ve sosyallikten uzaklaştırarak kapı bir komşumuzun yabancısı haline getirdi.

İşin en ilginç tarafı da hiç birimizin bu bozulmadan şikâyetçi olmaması; hatta hatta memnunuz bile diyebiliriz. Öyle ya; bayramlarda onlarca tebrik kartı göndermenin zorluğuna karşılık, bir iki dakika içinde cepten ya da internetten göndereceğimiz ortak bir mesajla işi hallediveriyoruz. Hem canım, yüzlerini görmek istersek görüntülü konuşma başlatırız, olur biter.

Yeninin, yani yeni insan tipinin düşünce yapısı olarak ulaştığı en son nokta şu galiba: “Kardeşim, benim kimseye ihtiyacım yok, ben kendime yeterim. Kimsenin de benim dünyama girip rahatsız etmesini istemiyorum. Herkesin derdi kendine.”

İnşallah yanılıyorumdur ama oralara doğru bir gidişin olduğunu da kimse inkâr edemez.

Bilmem bana katılır mısınız?

DÜŞÜNEN SÖZLER:

•Değişime en direndiğiniz şeyler, değiştirmeye en çok ihtiyacınız olan şeylerdir. LOUİSE HAY

•Bıraktığın yerde olabilirim ama bıraktığın gibi değil. W. GOLDİNG

•Bütün çiçekleri koparabilirsiniz ama baharın gelişini engelleyemezsiniz. PABLO NERUDA

•Sadece en akıllı ve en aptal insanlar hiçbir zaman değişmez. KONFÜÇYÜS

•Hiç bir insan aynı nehre iki kez ayak basamaz, ne o nehir aynı nehirdir, ne o aynı insan. HERAKLEİTOS

•İnsanların değişmesine iki şey sebep olur: Ya çok şey öğrenip akıllanmıştır; ya da canı çok yanıp katılaşmıştır.

•Türkü yine o türkü, sazlarda tel değişti. Yumruk yine o yumruk, bir varsa el değişti. NEYZEN TEVFİK