Halk ağzıyla söylersek “Gavurun desteğiyle gelen kösteğiyle gider”…
Osmanlı Devleti’nde Tanzimat Fermanı (1839) döneminde İngilizci, Fransızcı, Rusçu paşalar vardır.
Osmanlı Devleti, 1838’de imzalanan Hünkâr İskelesi Anlaşması’yla hızla yarı sömürgeleşirken dönemin emperyalist devletleri kendi planlarının parçası olacak isimleri kullanmış, “aydın ve bürokrat ” devşirmişlerdir.
İngiliz, Fransız, Rus Büyükelçileriyle bazı paşalar arasındaki ilişkiler ister istemez ast-üst ilişkisine dönüşmüştür.
1838’de Sadrazam olan Reşit Paşa İngilizci olarak tanınan bir isimdir. 16 Ağustos 1838’de İngiliz Büyükelçisi Lort Stratford ile bir Ticaret Anlaşması imzalar. Bu anlaşma, kısa süre sonra diğer Avrupa devletleriyle de imzalanır. Bu anlaşma gereğince ekonomide devlet koruması kaldırılırken gümrük oranları İngiliz Büyükelçisi ile birlikte kararlaştırılmaya başlanmıştır. Artık Osmanlı Devleti, üretmeden tüketen bir ekonomi haline gelmiş, yabancı mallar cennetine dönüşmüştür. 1814’de bir sterlin 14 kuruşken 1839’da 103 kuruşa çıkar. Ne gariptir ki, Tanzimat Fermanı okullarımızda “Vaka-i Hayriye” olarak öğretilmektedir. Hayırlı olay…
Sonra?
Sonrası, Avrupa Osmanlı’nın borçlanması önerilir. Artık Osmanlı Devleti, Avrupa borsalarına tahvil satarak borçlanmaktadır. Londra, Paris, Viyana, Frankfurt borsaları ise zil takıp oynamaktadır. Kendi ülkelerinde yüzde 3-4 gibi faiz oranları yerine yüzde 11-20 gibi oranlarda kâr etmektedirler.
Yabancı hayranlığı da Osmanlı aydınları arasında giderek yaygınlaşmıştır. Aydınların kimi Fransız, kimi İngiliz hayranı ve muhibbidir. Bu ne sevgi ah!… Izdırap ise halkın payına düşecektir. Yoksullaşmak…
Konuşmalarının arasına Fransızca sözcükleri eklemek sanki bir payedir, Batı hayranı aydınlar için… “Ah monşer, Paris… Medeniyet orada…” derken kendi toplumlarını öteleyerek küçümsemektedirler. Bugün ABD/AB hayranı olanların büyük dedeleri…
Örneğin II. Abdülhamit’e muhalefet mi ediyorlar, soluğu Paris’te, Londra’da almışlardır.
Türkiye’yi çaresizliğin boy çukurundan çıkarak önder, Türk milletine güvenerek hareket eden tek isim Mustafa Kemal Paşa olmuştur.
Niceleri Batı’dan medet umarken O Doğu’ya, Anadolu’ya, milletine gitmiştir. Kimileri İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ni kurarken, kimileri dönemin ABD Başkanı Willson’a “Sen yirminci asrın peygamberisin” diye mektup yazarken Mustafa Kemal Paşa kendi milletine güvenmiştir.
Teali-i İslam Cemiyeti, Kürt Teali Cemiyeti (PKK’nın ilk hali), Hınçak Taşnak Cemiyeti (Bugün emperyalizmin Ermenistan politikalarını destekleyenlerin kökleri) Damat Ferit Paşa’nın Başkanlığını yaptığı Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın (Bugünkü AKP çizgisi) destekçileridir.
Türk milletinin tarih sahnesinden silinmesinin dayatmasına karşı, Sevr Antlaşması, çarenin İstiklâl-i Tam ve “Ya İstiklâl, Ya Ölüm” olduğunu söyleyerek Anadolu İhtilalini başlatmıştır.
Türkiye 1939 ve/veya 1946’dan sonra yeniden Batı limanlarına bağlanmaya başladıktan sonra “Bağımsızlık benim karakterimdir” anlayışından uzaklaşmaya başlamıştır.
O tarihten bugüne Türk milletine söylenenlerle yapılanları yan yana koyarsanız aradaki fark geceyle gündüz gibi görülecektir.
Türkiye’nin, “Küçük Amerika” olmasını hedef seçenler ellerini emperyalizme vererek Erdoğan’ın propaganda afişlerinde ona omuz vermektedirler.
Yeniden bağımsız bir ülke olmanın Türk milleti tarafından ödenmesi gereken bedel, her gün katlanarak artmaktadır. Emperyalizmin desteğiyle gelenler, kösteğiyle gitmektedirler. Şekil A, Erdoğan ve şerikleri…
AKP, bir Amerikan projesi olarak sahneye çıkartıldığında onun görünür/görünmez koalisyon ortağı olan F tipi yapı bugün halka “ana muhalefet” gibi sunulmaktadır. “Algı Yönetimi” toplum mühendisliği denen projenin uygulama araçlarından biridir. Bu konu, bu dayatma medya üzerinden topluma şırınga edilmektedir. F tipi yapının elebaşı yeni yıl mesajı yayınlayarak şirinlik muskası takmaya çalışmıştır. Eli kanlı terörist başını “Barış meleği” gösterenler şimdi de malum “Hoca efendiyi” kurtarıcı Mesih (!) olarak sunmaktadırlar.
Bir başka karede ise İngilizci, Fransızcı paşaların yerine desteği ABD/AB’de arayarak sadaret mührü peşine düşenler almıştır. Bırakınız tarih bilgisini, “Amerikancı Karşıdevrim Projesi” olan AKP’nin emperyalizmin desteğiyle gelip, kösteğiyle gönderildiğini görmek için Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi ile Bursa Nutku’nu bir kez daha okumalarını öneriyorum.
Emperyalizme ve bir avuç işbirlikçiye karşı milleti “Tam Bağımsız Türkiye” ortak paydasında birleştirmesi gereken yapılar ise kendi aralarında “En büyük benim… Gel, bana gel…” diyerek mahalle savaşları (!) yaparak, kime hizmet ettiklerinin acaba farkında mıdırlar? Türk milleti o engin sağduyusuyla bu mahalle kavgalarına itibar etmemektedir.
600 yıl “Padişahım çok yaşa!” diyen Türk milleti, söylemiyle, eylemi örtüşen Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde emperyalizmin tertiplerini kursaklarında bırakmıştır. Türk milleti, 21. yüzyılda da böylesi bir önderlik olmadıkça mevcut grupların mahalle kavgalarına destek vermemektedir.
Baş düşman emperyalizm en iyi öğretmendir. Edelman “Türkiye’nin sola ihtiyacı var…” derken yeniden kardıkları destenin bir kartını açmıştır. Bölünmüş Ortadoğu Projesi (BOP) Suriye’nin direnişiyle raydan çıkınca Ilımlı İslâm devre dışı bırakılmıştır. Mısır’da Mübarek’i darbeyle deviren General Sisi, Mursi’yi devirerek yeni rotayı belli etmiştir. Erdoğan, Mübarek’i deviren darbeyi alkışlarken aynı General Mursi’yi devirince sıranın kendisine gelmesi korkusuyla bağırmıştır. Ama korkunun ecele faydası olduğu görülmemiştir.
Osmanlı’nın İngilizci, Fransızcı paşalarının torunları, bu kez sivil kostümleriyle F tipi aktarmalı ABD ile söz keserek veya tersi dolaşımdadırlar. Uzun sözün kısası, emperyalizmin desteğiyle gelen sadaret mührünün bedeli sınırsız hizmettir. Aynı eşeği boyayıp pazara sürmek hepsi bu… Küresel çeteler, “öğretilmiş çaresizlik” ve algı yönetimiyle yeni bir sandık müsameresinin provalarına başlamıştır.