Bastıramadığı onulmaz kinini, yapmacık bir rahatlık ve esprili bir görüntü sergileyerek gizlemeye çalışan BDP Milletvekili (anne tarafından Türk, baba tarafından Kürt) Altan Tan, katıldığı bir televizyon programında, kendi kafasına göre Kürdistan coğrafyasını çiziyor.
Hakkâri ve Kars’ı nirengi noktaları kabul edip, kuzeye çıkıyor, Erzurum, Tunceli, Erzincan’ı içine alıp, güneye iniyor, sözde Kürdistan’ın güneybatı ucunu İskenderun ve Hatay’ı içine alarak Akdeniz’e bağlıyor.
Sırıtıyor, “buralar bizim” diyor.
Sunucu soruyor, “İstanbul?”
Altan Efendi basıyor kahkahayı; “İstanbul, hem sizin, hem bizim” diyor.
* * *
Şimdi bu satırları okuyan geniş karınlılar “…Söyleyiversinler, deyiversinler; söylemeyle, demeyle bi şeyicik olmaz…” diyecekler, biliyorum.
Türkiye, işte bu zihniyet yüzünden bu hale geldi.
Bir önceki yazımda; “…Bu AKP, 11 küsur yılda, ülkeyi, değil bir Atatürk, bin Atatürk gelse işin içinden çıkılmaz hale getirdi…” demiştim. Geniş karınlı muhteremler alınmış.
Ne demek istiyorsun, diyorlar.
Bunu demek istiyorum, işte.
Ödün üzerine ödün vere vere mahvettiniz ülkeyi.
“Susturacağız, gazını alacağız, sakinleştireceğiz…” diye diye, tümden azdırdınız adamları.
Hiçbir şeyi konuşamaz, tartışamaz, hakkımızı, hukukumuzu arayamaz olduk.
Ne zaman bir şeyler söylemeye kalksak, sözümüz ağzımıza tıkıldı.
Aman bu konuda konuşma, aman bu konuda yazma.
Niye?
Analar ağlamasın, Kürt kardeşlerimiz alınmasın, süreç zarar görmesin… falan filan.
* * *
Tek bir şey söyleyeceğim; süreciniz batsın sizin, mahvettiniz ülkeyi.
Elimizi verdik kolumuzu kaptırdık; sustuk konuşmadık, benliğimizi, onurumuzu kaptırdık.
Herkes susuyor.
Bilim insanlarımız, tarihçilerimiz, arkeologlarımız, herkes, herkes susuyor.
Herkes sustukça adamlar doymak bilmiyor; istedikçe istiyor.
Adamların ödemediği elektrik, su, doğalgaz paraları Türklere ödettiriliyor.
Enerji Bakanı olacak Taner Yıldız Efendi de çıkıyor; utanmadan sıkılmadan, “buna mecburuz” diyor.
Bin kere, yüzbin kere yazıklar olsun…
* * *
Eski Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof.Dr. Yusuf Halaçoğlu milletvekili olarak, meclise girince, mutlu olmuş, umutlanmıştım.
Sanmıştım ki, Halaçoğlu çıkacak, bıkmadan, usanmadan; “Kürtlerin, Turan ırkından geldiğini; Hakkâri’de bulunan 5000 yıllık Türk Mezarlarından örnekler vererek, Türklerin 1071’de değil, 5000 yıl önce Anadolu’ya girdiğini anlatacak; bugün birilerinin sahiplenmeye çalıştığı coğrafyanın, gerçek Kürdistan sınırları olmadığını kanıtlarıyla birlikte ortaya koyacak; Avşar Türkleri örneği, Kürtleşmiş (daha doğrusu Kürtleştirilmiş) Türk Kavimlerine sahip çıkacak, Tunceli yöresindeki Alevilerin Horasan’dan gelmiş Türkler olduğunu, Alevi Kürt diye bir olgunun olmadığını, tüm Alevilerin Türk olduğunu savunacak…”
Sanmıştım ki; “Biz bu sınırları Lozan’la çizdik. Hakkımızı, hukukumuzu Lozan’la belirledik. Biz bir ulusuz. Biz üniter bir devletiz. Yapılan anlaşmalar böyle delinecekse, o zaman bizim de söyleyecek sözümüz olur. Suriye, Irak, İran sınırları içinde milyonlarca öz be öz Türk Kardeşlerimiz var. Eğer mantık bu mantıksa, biz de oraları eşeleyip, deşeleyelim… Biz de o topraklarda hak iddia edelim…” diyecek.
Demiyor(lar).
O da, onun gibileri de dut yemiş bülbül gibi susuyor.
Yanılmışım, o da küresel düzenin adamıymış meğer.
* * *
Erbil’de, Kerkük’de (bizzat Kürtler tarafından) katledilen Türklere göz yumanlar, Kürt havarisi kesiliyor. Oralardaki Türk kardeşlerimizi katledenlerin elebaşısı olan caniyi, kırmızı halılarla karşılıyorlar.
Bir Kamer Genç çıkıyor; “Yahu ben/biz Kürt değiliz, biz öz be öz Türk’üz. Alevi Kürt olmaz…” diye yırtınıyor; bizim maksatlılar(!), “hayır sen Türk değil, Kürt’sün” diyor.
Böyle bir şey olabilir mi?
* * *
Göz göre göre, yeniden ve yalan bir tarih yazılıyor (yazdırılıyor)
Olaylar, yeni nesillere, “böyleymiş gibi”, “doğrusu buymuş gibi” algılatılıyor.
Kürdistan olayı da böyle.
12. yüzyıla gelinceye kadar, tarihte (Türkiye, İran, Irak ve Suriye de dahil olmak üzere) dünya coğrafyası üzerinde Kürdistan diye anılan bir bölge, hiçbir zaman olmamıştır.
Kürdistan deyimini, yönetsel bir deyim olarak ilk kez Selçuk Sultan Sancar kullanmıştır.
Sancar, İran’daki Hamedan Kentinin batısındaki Bahar Kalesini merkez alan eyalete Kürdistan adını vermiştir. Bu eyalet, İran- Irak kuzey sınırında bulunan Zagros Dağları’nın doğusunda ve batısında olmak üzere Hamedan, Kirmanşah, Dinever, Sincar ve Şehrizor kentlerini kapsar.
14 yüzyıl yazarlarından Hamdullah Mustafa Kazvini’nin, Nüzhet’ül Külup adlı eserine göre de Kürdistan, 16 kasabayı kapsar. Bu kasabaların hiçbiri de Anadolu coğrafyası üzerinde değildir.
Bu gerçeklere kimse değinmiyor.
Varsa yoksa; aman Kürt kardeşlerimiz alınmasın, aman açılım zarar görmesin.
Açılımınız batsın sizin, mahvettiniz ülkeyi…