Önceki yazıma atfen bir okurum göndermiş.
21 Kasım, “Dünya Merhaba Günü” imiş.
O gün herkes, hiç konuşmadığı, tanımadığı on kişiye “merhaba” diyecekmiş!
Güldüm. 
İnsanların tanıdıklarına bile selam vermekten, hatta selamını almaktan erindiği günümüzde böyle bir şey olabilir mi?
Olmaz.
Ama olmalı.
Ya da olabilse keşke.
Keşke unuttuğumuz gülümsemeyi, tekrar yerleştirebilsek yüzlerimize.
Keşke yapmacık da olsa, “gülümseyebilme inceliğini” gösterebilsek…
Karşımızdaki insanın, bize ters gelen düşüncelerini, hal ve hareketlerini o an için unutup,  onu esenleyebilsek.
“Günaydın” diyebilsek.
“Merhaba” diyebilsek.
“İyi akşamlar” diyebilsek.
Sözün özü, insan olabilsek.
*    *    *
Geçenlerde, bir arkadaşımın bürosunda, “Bedri Koraman’ın Haftalıkları” adlı;  Usta’nın bugüne değin çizdiği karikatürlerinin büyük bir bölümünün derlendiği, albüm/kitabı gördüm.
Bir karikatür albümü, bir insanı, bu kadar mı derdinden, tasasından uzaklaştırır, oyalar, güldürür, düşündürür…
Albüm/kitabı incelerken, zamanın nasıl geçtiğini anlamadım.
Usta’nın çizgileri, karikatür değil, konuşan bir ayna sanki.
Usta (ve pek tabii onun gibi diğer karikatür ustalarımız) o çizgileriyle demeye getiriyor(lar) ki;
* A benim görgüsüz ayıcığım; sen mal mülk, makam, mevki sahibi oldum diye, kendini adam sanıyorsun ama yanılıyorsun.  
* Çizdiğim şu hanzo, şu kıro, şu öküz tipi var ya; işte o sensin... 
* Kendini hiç aldatma, sahtekârsın sen. 
* İkiyüzlüsün. 
* İçin başka, dışın başka senin...
* Senin  etrafındaki o kişiler var ya; onlar da biliyor senin ciğerini. Ama seni kullanmak için şimdilik bilmezden, görmezden geliyorlar. 
* Adam gibi adam olursan, bu kubbede hoş bir seda bırakırsın. Ardından iyi şeyler söylenir. Yok, eğer kibirlenmeye devam eder, asosyal bir adam olmak için direnirsen; arkandan ‘geberdi gitti, sinameki dürzü’ derler. 
* Sen sanıyor musun ki, yediğin haltları kimse bilmiyor, kırdığın cevizleri, fındıkları ailen duymuyor ya da görmüyor... a benim saftirik devekuşum...   
* Sen busun; “liderim” dediğin, şeyhim, şıhım, hocam dediğin adamlar da bunlar… 
* Ve sen bunun için “liderim” dediğin, o adamın peşindesin; o adam bir tökezlesin var ya; o gemiyi önce sen terk edersin.
* Vs, v.s, v.s…
Ustanın ve diğer ustaların karikatürleri (pardon aynaları) her dem böyle konuşur, böyle haykırır.
Bu aynalardan zaman zaman ben de payımı alır, çeki düzen veririm kendime.
*    *    *
Neyse…
Nereden, nereye geldik.
Bedri Ustanın o albüm/kitabında, insanı sallayan, silkeleyen cinsten, “esenleşme kültürüyle” ilgili bir bölüm de var.
Bedri Usta, esenleşme kültürüyle ilgili tuttuğu bu aynada da demeye getiriyor ki;
* Selam vermek, verilen selamı almak Tanrı buyruğudur...
* ‘Merhaba’ ya da ‘selam’ demek; ‘içimde senin için hiçbir kötülük yok...’ demektir.
* Ey birbirini tanıyan, ey birbiriyle göz aşinalığı olan insanlar!  Esenleşin, selamlaşın, merhabalaşın, birbirinize tebessüm edin... Selamlaşmamak için, birbirinizden gözlerinizi kaçırmayın. Komik oluyorsunuz. 
* Ama selam verirken de alırken de,  sırnaşmayın, yalakalanmayın. Onurlu insanlar gibi selam verin ve alın...
* Selam vermek, büyük bir enerjiyi, büyük bir çabayı gerektirmez. Ayrıca masrafı da yoktur. Tanışlarınızı esenleyin.
* Esenleşmek, insanca bir olaydır...” 
Demiş, demeye getirmiş.
Tabii anlayabilene...
… ...  
Sağ ol Bedri Usta.
Güzel çizmiş, güzel eylemiş, güzel demişsin.
Eline, yüreğine, beynine sağlık.