Yoğun bir kış bastırmıştır; hava soğuk, her yer kardır. Alaca köyünde bir gece Battal’ın sözlüsü Gülfidan Ermeni gençleri tarafından kaçırılıp, tecavüz edilerek feci biçimde öldürülür. Köydeki yaşlı erkeklerin ve kadınların kendilerini koruyacak bıçak, balta, kazma, sopadan başka silahları yoktur.
Köyün bağ bahçe, tarım işleri de kadınların üzerine kalmıştır. Köylü tedirgin, can ve namus korkusu içinde zor ve çetin bir yaşam sürdürmektedir. Merzuka gelin akıllı, zeki, lider konumunda uyanık bir kadındır. Zaman zaman yaşlı erkeklerle ve kadınlarla bir araya gelerek kendilerince, Ermeni saldırılarına karşı savunma yöntemleri geliştirmeye çalışırlar. Ama silahları yoktur. Zaman içinde Gülçiçek adlı genç kız da, Gülfidan’ın akibetine uğrar. O da onun gibi tecavüz edilerek Ermenilerce öldürülmüştür. Çok sürmez, Muhtar Ragıp’ın da Ermenilerce öldürülmüş cesedi bulunur. Ermeniler her yerde kadın, çocuk demeden insan kıyımına başlamışlardır.
Merzuka Gelin, Topal Derviş ve Muhammet ve onların eşleriyle birlikte kağnılarına binip Erzurum’a, pazara inerler. Sattıkları ekin parasıyla Erzurum Eşrafından Hacı Ömer aracılığıyla, savunma amaçlı birkaç tane tabanca ve tabanca mermisi alıp köylerine dönerler.
Gün geçmez ki, Ermenilerin Erzurum’da ve çevre köylerinde yaptıkları zulüm ve kıyımlarının haberleri gelmesin. Halk tedirgin; korku içinde, diken üstündedir. Bu arada Muhammet de tuzağa düşürülüp öldürülür.
Can ve namus korkusu bazı insanları göçe zorlar. Sefer Ağa, Daldal Hatun, Sabah Hatun ve birkaç kişi Ermeni kıyımından kurtulmak için yükte hafif pahada ağır eşyalarını kağnılarına yükleyip; evini, ocağını, köyünü gözyaşları içinde terk edip, Anadolu içlerine, Ankara yönüne doğru yola çıkarlar. Yollarda onlara başka göç kafileleri de katılır. Mevsim kış, hava soğuktur. Zor ve çetin kış koşullarında yokluğa, açlığa, hastalığa, Ermeni çetelerine kurbanlar vererek hayatta kalanlar sürdürürler bu kaçışı.
Erzurum ve köylerinde Ermeniler akıl almaz yöntemler uygularlar kıyımlarında. İnsanlar kadın, çocuk, yaşlı demeden en feci bir biçimde öldürülmektedir.
Kitabın son sayfalarından bir bölümle yazımı sonlamak istiyorum:
(…) Ermenilerin köyü terk ettiğini anlayan Merzuka ve kadınlar (saklandıkları yerden) dışarıya çıkmak için ayağa kalktılar (…) Doğruca köylülerinin toplandığı yere gittiler. Dumanların içinde zorlukla içeri girdiler. Gördükleri insanın kanını donduruyordu. İnsanlar kurşunlanmış, sonra da süngülenmişlerdi.
Çoğu ölmüştü.
Köylüler ve Merzuka cesaretlerini toplayarak yerde yatan insanlara bakıp yaralı olanları bir kenara çektiler. Duvar kıyısında süngülenerek öldürülmüş dokuz çocuk, beş de genç kız gördü Merzuka. Yerde karınları deşilmiş, kadın, erkek, yaşlı genç insanları saymanın imkanı yoktu…”
Kitabın son sayfasında ise Topal Derviş şöyle bağırıp isyan eder bu zulüm ve kıyıma:
“Tarihe not düşüyorum,
Bugün 9 Mart 1918. Bugün Erzurum Alaca köyünde yaşayan çocuk, yaşlı ve kadınlar Ermeniler tarafından hunharca katledilmiştir. Bugün burada yaşanan katliamın unutulmayacağı kara bir gündür. Erzurum Alaca Köyünde bir saat içinde katledilen insan sayısı 278’dir.”
Bu dönemde Ermeniler, başka köylerde de aynı soykırımı yapmışlardır.
Yüz yıl önce yaşanan o zulüm ve kıyım günlerinde oradaki vahşice öldürümlere sizler de tanık olmuşçasına, okurken bile dayanamıyor kanınız donuyor sanki.
Okunması ve üzerinde düşünülmesi gereken ve “Türkler, Ermenilere soykırım yaptı” diyen, 24 Nisan Ermeni çığırtkanlarına güzel bir yanıttır, bu belgesel yapıt.
Zülal Kaya’yı bu özgün yapıtı nedeniyle saygıyla selamlayıp, içtenlikle kutluyor; emeğine, yüreğine, pırıl pırıl beynine sağlık diyorum.
Çorum, 15.02 2015