Eleştiri; Türk Dil Kurumu tanımına göre; ‘Bir insanı, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlış yanlarını bulup göstermek amacıyla inceleme işi, tenkit.’ olarak betimlenmektedir. Eleştiri insanlığın doğuşuyla var olagelmiştir. Düşünmek ve ifade etmek insana özgü bir konudur. İnsanlar hiçbir şeyden çekinmeden, küfür ve hakarete varmadan, birbirini eleştirebilmelidir. Yönetilenler, yönetenleri rahatlıkla eleştirebilmeli. Uygar ilişki; yönetenin de bunu hoşgörü ile karşılamasıdır. Aksayan kısımların tamir edilmesidir.

Eleştiri kültürü toplumlara, gelişme yönünde olumlu katkılar sağlar. Eleştiri; şahsın sadece kötü yönlerini çıkararak olmaz, bazen de motive etmek, moral vermek, ilham olmak yönüyle de yapılabilir. Yönetenlerin küfür ve hakaret olmayan eleştirilere katlanması bir erdemliliktir. Ne var ki pek çok haklı eleştiriyi, çoğu politikacı yanıt vereceği yerde, hakaret gibi algılamaktadır. “Sen alçak birisin, senden tiksiniyorum” derseniz, karşındaki kızarak tepki verirse, eleştiri yapmış olmuyorsunuz. Karşıdaki eleştiriden bir ders çıkarmalı, olumlu bir yaptırım elde edilebilmeli. Küfürsüz eleştiri, eleştirilen için aslında bir fırsattır. Toplum tarafından nasıl algılandığınızı gösterir. Eleştirileri okuyarak, aynaya bakmış oluyorsunuz.

Eleştiri bazen ironi yaparak ve mizah yaparak daha etkili olabilir. Örneğin bir kişi İstiklal Marşı şairimizi mesleği ile küçük düşürmek için, “Efendim sizin için baytar diyorlar der” o da “Doğrudur, ağrıyan bir yeriniz mi var?” diyerek karşı eleştiri yapar.

Rahmetli Erdal İnönü, partili arkadaşları ile restorana oturmuşlar, yemek yiyecekler. Garson gelir, “Efendim ne yersiniz” diye sorar, O da “Birşey yemeye gerek yok, az sonra biz birbirimizi yeriz” diyerek, yanındakilere ince bir dokundurma yapar.

Sayın Erdal İnönü ile Sayın Turgut Özal Havaalanında karşılaşır.

Turgut Özal:

“Erdal Bey; Sizi gören ülkede kıtlık var sanacak”

Erdal İnönü:

“Aman Efendim sizi gören de, ülkedeki kıtlığın nedenini anlar” der ve gülüşürler.

Antalya’nın bir ilçesinde bir vatandaş Sayın Demirel’e, kahvede aleni küfürler eder. Şikayet üzerine şahıs tutuklanır. Demirel olayı öğrenince Özel Kalem Müdürü Talat Bey’e talimat vererek, şahsın hemen çıkarılmasını ister ve “Durup dururken bir ülkenin vatandaşı Başbakan’ına sövmez. Yaptığımız işlerle kim bilir adamın ne kadar canını yakmışız, nasıl bunalmış ki adam sövmüş!” der.

Rahmetli İsmet İnönü’nün kendisini eleştirenlerden, tutuklattığı tek kişi yoktur. Kendisini en ağır eleştirenlere karşı söylediği en ağır söz sadece “maskaralar” olmuştur.

Sayın Bülent Ecevit’in de tutuklattığı tek kişi yoktur. Avrupalı ve Amerikalı politikacıların da öyle.

Eleştiriye katlanma, alçak gönüllüğünü gösteremeyecek olanlar, politikaya soyunmamalı. Çünkü ‘yüzlerce eşek kuyruğu kesiyorsun (!)’ doğal olarak, kimi uzun, kimi kısa diyecektir.

Eleştiriyi yapmak ta, katlanmak ta kültürel ilerlemenin ürünüdür. Bu kültürün gelişmediği toplumlarda, ilerleme ve kalkınma beklemeyiniz.