“Su gibi aziz ol.”

Çorum Müzesi’ne gidenlerin dikkatini çekmiştir. Müze bahçesine karşılıklı yerleştirilmiş boğa başlı çeşme bir hayli ilginçtir.

Hititler döneminden kalma muhtemel iki sokak çeşmesi. Suya gerek duyduğunda musluğu açan, pet şişelerdeki “temiz suyu” içenlerin dikkatini çekmez. Böyle anlamsız şeyleri konuşmaya bile gerek duymazlar.

Ekmek ve su… Bütün canlılar yaşadıkları süre içerisinde bütün çabaları onları elde etmek içindir. Bir başka deyimle ömrünü yer tüketir. Toprak susuz kalırsa bitkiler kurur. Toprak çatlamaya başlar. Çevrede yaşayan canlılar orayı terk eder. Geride açlıktan, susuzluktan yaşamını kaybedenler kalır.

Hititlerden kalan tabletleri çözmeye başlayan bilim insanlarının ilk okuyabildiği tümce tarihe ışık tutar: “Hattuşa’nın ekmeğini yediniz.”

Uzmanlar bir tahminde bulunur. Ekmek yiyen, elbette su içecektir. Uzmanlar tahminlerinde yanılmaz.

Tarihe yön veren, bitip tükenmek bilmeyen savaşların asıl kaynağı ekmek ve su olarak özetlediğimiz iki neden olmalı.

Su kaynaklarının bulunduğu yerlerde köyler, kasabalar kurulmuş. Verimli topraklar nüfusun artmasını sağlamış. Atalarımız her gün suyun kaynağına gitmek yerine suyu “ayağına” getirmeyi düşünmüş. Temiz, içilecek sular kaynağından alınıp yerleşim yerlerine taşınmış. Müze bahçesinde bulunan boğa başlı çeşmeler tarihten günümüze kalan benzersiz örneklerdir.

Çok değil, elli yıl öncesinde birçok ilçede, illerde şehirlerin temiz su şebekesi yetersizdi. Yetmişli yıllarda öğrenci evlerinde kalırken sokak çeşmelerinden kiraladığımız evlere su getirirdik. Türkülere konu olan çeşmelerden su almak için gelenler sıraya girerdi.

Günümüzde kendi kaderine terk edilen sokak çeşmeleri var. Geçmişte maddi durumu iyi olanlar temiz suyu evlerine kadar kendileri getirip bir tane avlunun içine (iç çeşme) bir de mahalleye (dış çeşme ) yaptırırmış.

Bulunan su kaynağından şehirlere kadar kanal kazılır, pöğrek denilen kilden yapılmış su boruları kanalların içine yerleştirilip toprakla açılan kanallar kapatılırdı. Sokak çeşmelerinin bir de kitabesi bulunurdu.

Şehrin sokakları hayırseverlerin yaptırdığı çeşmelerle donatılır, su sıkıntısı çeken köyler imece yoluyla çeşmeler yaptırırlardı. Yola çıkan yolcuların, büyüklerin deyimiyle kurdun kuşun kana kana su içmesi için yol kenarlarına çeşmeler yapılırdı.

Uygarlaşmanın yolunun, son moda arabalar, telefonlar kullanmak yerine kendi tarihine sahip çıkmak olduğunu elbette bir gün anlayacağız. Sokak çeşmelerini yok etmek yerine yeniden onarıp önemini anlatan kitabelerle ayakta tutmak daha önemlidir. Birileri yaşamın kaynağı suyun, sudan ucuz, değersiz olmadığını anlar.

Sungurlu’da kırk bir yıldır bir gelenek yaşatılıyor: Yoldan geçenlerin su içebilecekleri bir küp… Araba lastiği satan Aksular Ticaret bir geleneği sürdürüyor. Yaz aylarında buzdolabının yaygın olmadığı yıllarda, küp içerisinde tutulan soğuk suları içerdik. Sebil olarak adlandırılan herkese açık su kaynaklarının var olması, bu geleneğin yaşatılması geçekten güzel.

Orta Asya’da halen çadırlarda yaşayan atalarımızın unutamadığım bir sözü vardır: “Apartmanda yaşayanlar kışın ne olduğunu bilmezler. Onlar, baharın ne olduğunu da anlamazlar.”

Musluğu açtığında bitmeyen suyu bulanlar da elbette suyun değerini bilmezler; sokak çeşmelerinin önemini asla anlamazlar.



Çorum Müzesi

Eski sokak çeşmeleri…

Sungurlu’da bir hayrat…

Sungurlu’da Aksular Ticaret’in yaşattığı gelenek…