Plansız eğitim, zaman, emek ve ekonomi kaybıdır. Dahası kuşakların harcanması, değerlerin kaybedilmesidir. Eğitim sisteminde öteden beri yapılan değişiklikler uzun vadeli bir planın ve stratejinin parçası olmadığından eğitime kalite getirmemiş, yapısal bozukluklar doğurmuştur. Kaynaklar çar çur edilmiş, altyapı eksiklikleri bir türlü giderilememiştir. Nüfus artışına paralel nitelikli eğitim verecek ortam hazırlanamamıştır. Siyaset eğitim politikasına hep etken olmuştur. Her hükümet değiştiğinde veya bakan değiştiğinde eğitim sistemine müdahale edilmiştir. Son 11 yıllık dönemde M.E.Bakanı 5 kez değişmiş, bu sürede eğitim sistemini doğrudan etkileyen 13 değişiklik yapılmıştır. En son yapılan değişikliklerden birisi de genel liselerin bazılarının Anadolu Liselerine dönüştürülmesi, geri kalanların uygun meslek lisesi yapılması yolunda olmuştur. Bu kararlar alındıktan sonra, imam hatip liselerine dönüştürme hızlanmıştır. Kimse bu liselerin açılmasına karşı değildir. Bu okulların açılış amacı genel yönetmeliğinde belirtilmektedir. Yeter ki buna sadık kalınsın, arz-talep dengesi gözetilsin.Geçtiğimiz öğretim yılında yeni açılan 50’ye yakın imam hatip ortaokulu öğrenci azlığı nedeniyle kapatılmıştır.

Fen ve Anadolu liselerini kazanamayan 574 bin öğrenci lise eğitimi için beklemektedir. M.E.B. bu öğrencilerin imam hatip liselerine, meslek liselerine, özel liselere, çok programlı liselere ve açık liseye kayıt yaptırabileceklerini açıklamıştır. Meslek Liselerine öğrenci akışı sorunu maalesef çözülemedi. Zorlamalarla eğitimde kalite elde edilemez .

Ülkemiz endüstrileşme yolunda hayli ilerleme kaydetti. Tarım toplumundan çıkarak, sanayi toplumu olma yolunda hızla yol almaktadır. Bu bağlamda endüstrinin ihtiyaç duyduğu kalifiye insan gücünü yetiştirme mesleki ve teknik eğitime düşen görevdir. Arz-talep önündeki engellerin giderilmesi ve istihdamın artırılması ile öğrenci akışı sağlanacaktır.

M.E.B., S.B.S.’nin (Seviye Belirleme Sınavı) kaldırılacağını, onun yerine her dönemde ilgili ders öğretmenlerince yapılan yazılı yoklamalardan birinin merkezi sistemle ülke genelinde yapılmasının planlandığını açıklamıştır. Bu uygulamanın şüphesiz eğitimin denetimi açısından olumlu tarafları olacaktır. Burada asıl sorun sınavın çeşidi veya sistemi değil, fırsat eşitliğinin yaygınlığı ve eğitimin kalitesi… Eşit yetişemeyen öğrenciler eşit sınava girseler ne olacak?

Okullar arasındaki fiziki yapı farklılıkları, kalabalık sınıflar, ikili eğitim, birleştirilmiş sınıf eğitimi, öğretmen eksikliği, eğitim materyallerinin eksikliği v.b. gibi eksiklikler eğitimin kalitesini doğrudan etkilemektedir. Eşit yetişemeyen öğrencileri, hangi eşitlikteki sınava alırsanız alın sonuç adaletli olmayacaktır. Sınav sistemi sil baştan uygulamalarla devam ettiriliyor. Bu olgu öğrencileri nasıl etkiliyor? Eğitimin adaletini ölçüyor mu? Bu soruların üzerinde duran olmuyor.

M.E.B. verilerine göre 4+4+4 sisteminde okula başlama yaşı 5.5’a (66 aya) düşürülmesi ile 2012 yılında 1 milyon 756 bin öğrenci ilkokul 1. sınıfa kayıt yaptırmıştır. 2013’de 1 milyon 863 bine ulaşması beklenmektedir. Bu sisteme geçilmeden önceki yılda (2011) kaydolan öğrenci sayısı 1 milyon 285 bin idi. Bu da gösteriyor ki, son iki yılda 1. sınıfa başlayan öğrenci sayısında yaklaşık 1 milyon artış olacaktır. Buna ortaokul ve liselerdeki öğrenci artışı da eklendiğinde 60, 65 bin civarında yeni derslik ilavesine ihtiyaç duyulacaktır. Bakanlık yaptığı açıklamada 66, 67, 68 aylık çocukların okula gönderilmesini veli isteğine bırakmıştır. Yine 69, 70, 71 aylık çocuklar için ise doktor raporuna bağlanmıştır. Keşke bu çocuklar da veli isteğine bırakılmış olsaydı. Sonuç daha olumlu olurdu. Hem okulların fiziki yapısı açısından, hem de öğrencilerin psikolojisi yönünden faydalı olurdu.

4+4+4 sistemi tartışılırken 8 yıllık zorunlu eğitime getirilen eleştirilerin en önemlisi farklı yaş gruplarındaki öğrencilerin aynı oyun ve tuvalet alanlarını paylaşmalarına yönelikti. Bazı okullarımızda bu sıkıntının devam ettiği yönünde duyumlar alınmaktadır. En kısa zamanda okul öncesi eğitimi alan çocuklar ya bağımsız anaokullarına, ya da ilkokulların bünyelerine taşınmalıdır. Aynı durum özel eğitim sınıfları için de geçerlidir. Bu çocuklar da yaş ve seviyelerine göre kademelendirilmelidir.

M.E.B. okul çağındaki çocukları örgün eğitim sistemi içinde tutmanın yollarını mutlaka bulmalıdır. Açık öğretim (yaygın eğitim) olgusunu özendirecek söylem ve uygulamalardan sakınmalıdır. Bu alan daha ziyade yetişkinler için düşünülmelidir. Aksi takdirde toplumun kanayan yarası çocuk işçiliğinin ve çocuk gelinlerin önüne geçilemeyecektir. 19 Ağustos 2013

KAYNAKÇA:

  1. M.E.B. verileri.