Dünya basını VW skandalını açıkladı. 11 milyon dizel aracın emisyon testinden geçtiği yalanı dünyaya yutturulmuş. Sahte kârlılığın 2008’den beri sürdüğü, ama yeni ortaya çıktığı anlaşıldı.
İşin kötüsü 2012’den beri dizel araçların karbon salınımının “1. grup kanserojen” sayıldığı olayı; doğruluğuna, yaptığını iyi yaptığına inandığımız Almanlar gizleyip, insanlığa unutturmuşlar.
Bu olay benim irdeleme yeteneğimi aşıyor. Öneminden dolayı işin ehli, güçlü kadrolar tarafından tartışılacak, peşi bırakılmayacaktır.
Ben Almanların doğruluğu konusunun aldatma olduğunu; kendi yaşadığım olayı aktararak anlatmaya çalışacağım:
1994 yılında, gurbetçi kardeşlerimiz tarafından 1976 yılında Alman firmalarına kurdurulan ve Sivas’ın Gemerek ilçesinde bulunan tuğla fabrikasını satın aldım.
Fabrikayı kuran şirketler dünyaca ünlü Alman firmaları idi. Buna rağmen fabrika sahibi şirket iflas etmişti. Görüntüye göre iflasın sebebi kötü yönetimdi.
Fabrikada çalışmaya başlayacağımız 1995 yılına kadar geçen zamanda eksiklikler oluşmuştu.
Hem eksiklikleri tamamlamak, hem de başarıya ulaşmak için neler yapmak gerektiğini konuşmak üzere Almanya’ya gittim.
Kurucu firmanın, hammaddede yüzde 24 kalsiyum karbonat tespit ettiğini, fabrikada bulunan belgelerde görmüştüm.
Benim bilgilerime göre; böyle bir hammadde kaliteli, randımanlı bir üretim için yeterli değildi. Buna rağmen fabrikanın kuruluş nedenini, bundan sonra yapılabilecekleri konuşacaktık.
Durumu anlattıktan sonra, “Dünyaca ünlü firmasınız. Kurmuş olduğunuz fabrikanın çalışmaması sizin için iyi olmadığı gibi, biz de başarısız olursak; hem kendimiz hem de ülkemiz için iyi olmaz” dedim.
Bana otomatiği değiştirmeyi önerdi ve bunun için de 390 bin dolar istedi.
“Bunu aldığımız zaman, başarılı olmak için hammaddemizde yüzde kaç kalsiyum karbonat olması lazım” dedim.
“Hiç olmaması lazım”…
“Mecbur kalırsak en fazla yüzde kaç olmalı?”
“Yüzde 5’i geçmemeli”
“Siz fabrikayı kurmadan önce toprak analizi yapmışsınızdır. O analizi bulabilir miyiz?” dedim.
Araştırdı. Yok dedi.
“Riter Werke firması ile ortak yapmışsınız. Onlardan istersiniz” dedim.
İstediler…
Gelen cevapta kalsiyum karbonat oranı yüzde 24 idi.
Bu fabrikayı kuranlar sokaklarınızı süpüren, sizin beğenmediğiniz pis, zor işleri yapan, o yoldan kazandıkları parayı, ülkelerine fabrika kurmaya harcayan insanlar. Hammaddesi olmayan yere fabrika kurmayı etik buluyor musunuz?” dedim.
Kızardı, ama sahtekârlığına devam etti:
“2 bin metrekare kapalı alan yapın, size hammadde hazırlama gurubu verelim. İşlenmiş toprağı (hammadde) iki sene dinlendirdikten sonra kullanın” dedi.
Önerdiği teşkilat fabrikanın kendisi kadar yatırım isteyen bir şeydi. Yapıldığı taktirde sağlayacağı fayda asla o yatırıma değmezdi.
Sizlere efsane Alman doğruluğundan bir örnek sunmuş oldum. Peki, doğrulukla alakası olmayan VW skandalı, bizim yaşadığımız olay ve başka benzerlerine rağmen Almanların doğruluk efsanesi nasıl oluşmuş? (Nasıl oluşmasın ki: Başkaları ve biz Türkler onlar kadar da doğru olmayınca; Alman doğruluk efsanesi sürüp gidecektir.)
En güzel günler sizlerin olsun.