Edebiyat.

Çeşitli tanımlarla yeri belirlenmeye çalışılan bu sanat dalının, bana göre en geçerli tanımı, edebiyatın asıl anlamının bir "yaşam tarzı" olduğudur.

Bu yaşam tarzını belirli çevrelerde yaşamına oturtabilen insanlar hayata çeşitli pencerelerden ve renklerden bakma şansı buluyorlar diye düşünüyorum.. Çünkü duygu temelli bir alanın terbiyesini, eğitim ve yönetimini sağlayan alanlardan birisi de edebiyattır.

Yıllardır genç beyinlere verilmeye çalışılan edebiyat ruhu, hayatın en kalıcı bilgi ve sanat alanı olarak hakimiyetini yaşamın her döneminde, bizler farkında olmasak da karşımıza çıkarıyor. Hayatın matematiği vardır, edebiyatı yoktur. Çünkü, hayat zaten edebiyatın kendisidir. Edebiyatın en önemli vizyonu empati duygusunu, yani duygudaşlığı sağlıyor olmasıdır, okumayı, anlamayı, duymayı bilene. Edebiyat okumak nerdeyse hayat ve insan okumakla eşdeğerdir. Sözünü ettiğim öykü, roman, şiir okumak değildir sadece..

Bir söz, hatta sesten başlayan insanoğlunun ilk çığlığını başka kulaklara duyuran yine edebiyatın kendisidir. Edebiyatı ve edebiyat tarihini tek bir cümleye olsun, ciltlere olsun sığdırılamadığını açık olarak görebilmektir bu yaşam olgusunun sırrı.. Ve işte daha fazla söze gerek kalmadan tek bir dizede edebiyatın tanımı; edebiyat tarihinin dev yapıtaşlarından, Fuzuli'den...

"SÖYLESEM TESİRİ YOK, SUSSAM GÖNÜL RAZI DEĞİL"...

Edebiyat bu ruhu aldıktan sonra hiçbir yerde sizi yarı yolda bırakmayacak bir yardaş ve yoldaştır. Edebiyat Yunus'un "hamdım, piştim, yandım" söyleminden yola çıkarak yanmak ve yok olmaktır. İnsanın kendini ararken bulduğu en değerli alan ve sanat dalı edebiyattır..

O yüzden ruhsuz kalın ama edebiyatsız kalmayın. Çünkü, edebiyatın ruhu herkese yetecek kadar fazladır.