Sinema, uygarlık sahnesine çıktığı dönemden başlayarak edebiyat ve tiyatrodan beslenen bir sanat dalıdır. Dünya sinemasında 1902’de Jules Verne’in “Aya Seyahat” adlı romanının uyarlamasıyla açılan kapı giderek genişleyerek yeni ürünlerle zenginleşmektedir.
Türk sineması da doğal olarak edebiyatımızdan beslenmiştir. Türkiye'de ise sinemamızın ilk roman uyarlaması 1919'da Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın “Mürebbiye” adlı romanıyla gerçekleşse de, sinemacıların edebiyat uyarlamalarına asıl yönelişi 1950'lerde olmuştur. 1950'lerde Yeşilçam, yapımcıların ticari kaygı ve sinemada kolay işlenebilir olduğu düşüncesiyle; popüler aşk romanlarına yöneldi. Beyazperdede bu melodram döneminin başlamasıyla da; Kerime Nadir, Muazzez Tahsin Berkant, Kemalettin Tuğcu ve Esat Mahmut Karakurt gibi dönemin popüler yazarlarının onlarca eseri sinemaya uyarlanmıştır.
Sonraki yıllarda ise köy hayatı ve Kurtuluş Savaşı’na olan ilgi, yönetmenlerimizi Türk klasiklerine yöneltmiştir. Kemal Tahir, Yaşar Kemal, Osman Şahin, Halide Edip, Fakir Baykurt, Necati Cumalı, Sait Faik Abasıyanık'ın eserleri sinemaya uyarlanır.
Edebiyat-sinema ilişkisinde Orhan Kemal en üretken yazarlarımızdan biridir. Kendisi de bir söyleşisinde üç yüze yakın senaryo yazdığı söylemektedir.
Orhan Kemal, kalemiyle geçinen nadir yazarlarımızdan biridir.
Elli kitap bırakan Orhan Kemal’in ölümünden sonra da romanları sinemaya ve Televizyon dizilerine uyarlanmış ve uyarlanmaktadır.
İstanbul Basınköy’deki evinde yeni romanlarının bulunması onun ne denli üretken bir yazar olduğunun işaretlerindendir. Öykü kitaplarına yenileri eklenmiş, tam bitti derken gazetelerde tefrika edilip de unutulan romanları kitaplaşarak okurlarıyla buluşmuştur.
Ve oğlu Işık Öğütçü şimdi de “Bilinmeyen Senaryolar Orhan Kemal” adlı kitapla sinema-edebiyat ilişkisine değerli bir katkı yapmıştır. (Everest yayınları)
Işık Öğütçü, yaptığı araştırmalar sonucunda “İki Damla Gözyaşı”, “Sokaklardan Bir Kız” ve “Yalancı Dünya” romanlarının birebir uyarlaması olmasa bile bu kitapların ana konusunun ya önce senaryo yazılmış ya da sonra romanlaştırılmış olduğunu belirtmektedir.
Sohbetlerde söylerim hep yazının da canı vardır diye, çeker götürür kalemi istediği yere. Belleğin dip kuytularında bir telaş… Bir yerde okumuş olmalıyım, ama nerede?
Kahvede nargilesini içen Orhan Kemal’den Yeşilçam’dan biri bir film hikâyesi istemiş. Sinopsis… Film hikâyesini kulağına anlatırsa elli lira, bir kâğıda daktilo edip verirse 75 lira alırmış.
Bu hikâyeler üstadın bir söyleşisinde değindiği 300’e yakın senaryonun dışında olsa gerek.
Türkiye’de edebiyat-sinema ilişkisi son 15-20 yıldır zayıflasa da, birbirleriyle olan dirsek teması devam etmektedir. Ağır Roman, Eğreti Gelin, Okul, İki Genç Kız, Sis ve Gece, Gölgesizler, Kıskanmak, Abdülhamit Düşerken, Usta Beni Öldürsene, 72. Koğuş, Mutluluk ve Eylül Fırtınası; bu süreçte sinemaya uyarlanan edebi eserler olmuştur.