Yurdum insanının her davranışına, her tepkisine hazırlıklıyımdır. Çünkü iyi tanırım onu...

Güzel meziyetlerinin, güzel hasletlerinin yanında, bir o kadar da “hasta” olarak nitelenebilecek, iğrenç tavır ve davranışları vardır yurdum insanının...

Nerede, ne zaman ne yapacağı, nasıl tepki vereceği hiç belli olmaz...

Severken ısırabilir... Dün “ak” dediğine, bugün “kara” diyebilir... Ekmek yediği kaba pisleyebilir... Suyunu içtiği gölü fosseptik olarak kullanabilir... Otel odasında mangal yakabilir... Dostlarını satabilir... Kul hakkı yiyebilir... Diplomalı cahil olabilir... “Vefa”yı, semt adı sanabilir... Dürüst geçinen namussuz olabilir... Beyefendi geçinen hanzo, hanımefendi geçinen çaçaron olabilir... Üç kuruş para görüp ya da dolduramayacağı koltuğa oturup, ne oldum delisi olabilir... (...)

Ben yurdum insanının her tür davranışına, her tepkisine hazırlıklıyımdır.

Kırılmam... Gücenmem... Çok görmem... Çünkü bu davranışlarının, bu tepkilerinin nedenlerini anlayabilir, kendimce bilimsel olarak yorumlayabilirim. Dolayısıyla “doğaldır” der, geçer giderim...

Ancak bazen de öyle tavır ve davranışlarıyla karşılaşır, öyle olaylarına tanık olurum ki; işte o zaman geçip gidemem... Görmezden gelemem... Susamam... Gerçek ayıların günahına girmeyi göze alarak, “yuuuh ayı!” derim... “E çüşünüz artık!...” derim... Beyefendiliğimi kısa bir süre için askıya alır, söverim...

* * *

Bugün size, şu son üç beş gün içersinde yaşadığım “e pes yani!...”lik olaylardan sadece bir kaçını anlatmak istiyorum.

Ben yaşadıklarım karşısında “e çüşünüz artık!” dedim, bakalım siz ne diyeceksiniz?

* * *

Artık Sağır Sultan bile duydu, biliyorsunuz; Bulut Sokak üzerindeki ikisi otel dört bina kentsel dönüşüme sokuldu. Birer birer yıkılıyor.

Apartmanlar yükselecek yıkılan inşaatların yerine.

Yıkım işleri halen devam ediyor.

Benim evim de bu sokakla ilintili.

Bu alandaki yıkım, benim apartmanımın bahçesini de etkiliyor.

Yol tam bir şantiye görünümünde...

Sokağın güney girişinde, şantiye şefleri ve benim gibi meraklı birkaç sokak sakini ile birlikte sohbet ediyoruz....

Bir bayan sürücü geldi, aracından indi ve bizim hayret dolu bakışlarımız arasında kırmızı bandı söktü, aracına bindi, tam sokağa girmek üzereyken; dayanamayıp, müdahale ettim. “Hanımefendi, bu koşullar altında arabanızı buraya sokmayı düşünmüyorsunuz herhalde?...” dedim.

Yanıt bile vermedi.

“Yıkım anında düşen büyük bloklar, arabamın üzerine düşer…” demeden yıkılan binaya yakın park etti.

Arabasından indi, bana bakıp, beni küçümseyen bir ifade ile baştan ayağa süzdü ve Migros’a doğru yürüdü gitti. Sanırım Migros’a girdi.

O an çok istedim, iş makinelerinden birinin, bu küstah yaratığın arabasının bir yerini ellemesini ama işçiler benden olgun çıktı. İşi aksattılar ama arabaya dokunmadılar. Sabırla “densiz hanımın”, sokağı boşaltmasını beklediler.

* * *

Bir başka “çüşünüz’ lük” olay...

Kaldırımlara parke döşeniyor... Ancak parkeler henüz sıkıştırılmadığı ve harçlanmadığı için gevşek... Bir sürücü ağır tonajlı aracıyla, kaldırımın üzerinde, ağaç dikimi için bırakılan boşluklara gire çıka, parke taşlarını dağıta dağıta ilerliyor.

Üzerime vazife olmayan işlere karışma uzmanıyım(!) ya, hemen durdurdum ayı yavrusunu...

Ne dese beğenirsiniz...

“Yaparken bana mı sordular, zamanında yapsalardı yolu...” dedi.

Hadi gel de beyefendiliğini muhafaza et! Edemedim tabi...

* * *

“Çüşünüz’lük”manzaralardan daha başka (özet) örnekler...

Yol asfaltlanıyor. Büyük bir gürültüyle ve ağır ağır çalışan asfalt döküm aracının arkasında ve henüz dökülen sıcak asfaltın üzerinde bir başka sürücü yola girmeye çalışıyor. Uyarıyoruz; “haa öyle mi, fark etmedim” diyor.

Daha soğumamış, buharı üzerinde asfaltın üzerinde bu kez de bir kamyon tepiniyor. Yeni dökülmüş asfaltı oyup, berbat ediyor.

Kaldırımlara dolgu malzemesi olarak getirilen cüruf yığınının üzerinde, bir ayıcık aracını park etmiş... Cürufu alıp nakledecek kepçenin sürücüsü, cüruf yığınının üzerine arabasını bırakıp giden ayıyı bekliyor. (Gerçek ayılardan özür dilerim.)

Diğer bir iş makinesinin sürücüsü, yolun girişine park etmiş diğer bir ayıyı yana yakıla sorup, soruşturuyor. (Gerçek ayılardan yine özür dilerim.)

Böyle şey olabilir mi?.

Park edilen ya da edilmek istenen yerlere; park edilmeye uygun yerlerin arası elli, bilemedin yüz metre ötede...

Ama hayır!... Yurdum insanına hiçbir uyarı kâr etmiyor... Diplomalısı, diplomasızı; dişisi, erkeği; “İnşaat da olsa bu sokaktan geçeceğim... Tehlikeli de olsa illa inşaat sahasına park edeceğim... İnşaatı da aksatsam, evimin ya da işyerimin ya da gideceğim yerin tam önünde duracağım...” diye tepiniyor.

Ben söyleyecek söz bulamıyorum gayrı...

Allah layığınızı versin.