Çorum Devlet Tiyatrosu, geçen hafta iki anlamlı organizasyona sahne oldu.

21 Kasım 2018 Çarşamba akşamı, Çorum’un “anıt” insanlarından, merhum Hacı Hafız Recep Camcı, aramızdan ayrılışının 2. yıldönümünde görkemli bir programla anıldı.

Mazeretim nedeniyle, bu programa maalesef katılamadım.

Gecenin nasıl “muhteşem” geçtiğini, gerek programı izleyen arkadaşımdan, gerekse katılan dostlarımdan öğrendim.

Saygıdeğer Recep Hocama da böylesi yakışırdı doğrusu.

Çorum’un gerçek ulu çınarlarındandı. Çocukluğumdan beri tanırdım ve hayatım boyunca hiç saygıda kusur etmedim. Biliyorum O da beni severdi, bunu yeri geldikçe ifade de ederdi. Ama, “büyüğüm” olmasına rağmen, son derece titiz bir üslup kullanırdı.

Zaten, ömrü boyunca kimseyi incittiğini de zannetmiyorum.

Değerli hocamı saygıyla, rahmetle anıyorum.

Nur içinde yatsın.

*

Muhafazakâr bir aileden geliyorum. Sülalemde nice hocalar, yakın akrabam nice ilahiyatçılar var.

Önyargısız ve samimi; Yunus gibi “Yaratılanı severim Yaratan’dan ötürü” diyerek tüm insanlara sevgiyle yaklaşan, her vesileyle hoşgörü, birlik, beraberlik ve kardeşlik mesajları veren “eli öpülesi” tüm din adamlarımıza hep saygı duydum, duymaya devam ediyorum.

Bu, benim Atatürk ilkelerine ve cumhuriyet değerlerine bağlı, laik, demokrat, çağdaş, uygar bir insan olmamla asla çelişki oluşturmuyor.

Hatta, tam da böyle olması gerekiyor.

Bizim çocukluğumuzda ismi hep Recep Hafız’la birlikte anılan, arkadaşım İbrahim’in babası -Allah’tan uzun ömürler dilediğim- İlyas Hafız’a, Fikrettin Çıplak ve Hasan Kestek hocalarıma, yeni tanımaya başladığım Mustafa Gökmen hocama, daha nice “nitelikli” din adamımıza saygıda kusur edebilir miyim hiç?..

Vatan-millet sevgisinde, Çorum sevgisinde, insan sevgisinde, öylesine sahici, öylesine içten “ortak payda”da buluşabiliyoruz ki…

*

Yüce Allah isteseydi, her kulunu aynı kalıptan çıkarır, dünya yüzünde “din, dil, ırk, renk, görüş, yaşayış farkı” diye bir şey olmazdı.

Ama, milyarlarca insan içinde birbirinin tıpkısı, aynısı olan iki insan gösterilebiliyor mu?

Farklılıklarımızı anlayışla karşılayacağız, hiç kimseyi bizim gibi düşünmeye, bizim gibi yaşamaya zorlamayacağız; hoş göreceğiz.

Ortak paydamız, iyilik, güzellik, doğruluk, dürüstlük, insan, doğa, hayvan sevgisi olacak.

*

Rahmetli Mürsel Şahinbaş Hocamızın, uzunca bir süre, benimle ilgili olumsuz düşüncelere sahip olduğunu biliyorum. Beni ima ederek çok da yazı yazmıştı. Ama sonradan, benim “vatan-millet-bayrak sevgim” konusunda duyduğu kuşkuların yersizliğini anladığını söylemiş, benden helallik istemişti.

Allah rahmet eylesin.

*

Siyaseten farklı bir duruşa sahip olduğumuz, ama pek çok noktada benzer, hatta tıpatıp görüşler taşıdığımız insanlardan, daha doğrusu “ulu çınarlardan” biri de Abdulkadir Ozulu Hocam.

22 Kasım 2018 Perşembe akşamı da, “Abdulkadir Ozulu’ya Vefa Gecesi” vardı.

Neyse ki o akşam bir engel çıkmadı. Devlet Tiyatrosu’na doğru yürürken, kadim dostum Erhan Hangün’e rastladım. Kucaklaştık, özlem giderdik.

Emekli Hava Kd. Kurmay Albay olan ve Hava Kuvvetleri’nde çok önemli görevlerde bulunan Erhan arkadaşım, yıllardır Safranbolu’da yaşıyor.

Çok iyi tanıdığı ve saygı duyduğu Ozulu Hocama vefa duygularının ifade edileceği programa O da katılmak istedi, salona birlikte gittik.

*

Prof.Dr. Meral Demiryürek, Abdulkadir Ozulu’ya Armağan Kitap için benden de yazı istemişti, ama kahrolası “iş yoğunluğu” yüzünden belirlenen tarihe yetiştirememiştim. Bu anlamda bir mahcubiyet de duyuyordum. Fuayede, kitabı Abdulkadir Hocamın elinden alırken, bu duygu içimden geçti. Rahmetli ağabeyi İhsan Ozulu ile çok uzun yıllar öncesine dayanan bir ağabey-kardeş ilişkimiz vardı.

Abdulkadir Ozulu Hocamı da elbette yakından tanıyordum, ama oğlumun Anadolu Lisesi öğrenciliği döneminde, Okul Müdürü olarak daha da yakınlaştık. Ayrıca bir dönem Okul Koruma Derneği yönetiminde bulundum.

*

Hocam emekli olduktan sonra ÇORUM HABER’de yazmaya başlamıştı. Sonra yazılarını Hakimiyet’te sürdürdü.

Gazete yazıları bir yana, ama Çorum tarihini ortaya çıkarıp kitaplar halinde gelecek kuşaklara aktarmaya yönelik olağanüstü emeğini ve özverisini ifade edecek sözcük bulmakta gerçekten güçlük çekerim.

*

Ocak-2017’de YAZILIKAYA kültür-sanat dergimizi yeniden yayınlamaya başlarken, beni kırmadı, Yayın Kurulu’nda yer aldı.

Arkadaşımız Selda Fındık, 13 Kasım 2017 tarihli YAZILIKAYA’da kendisiyle yaptığı röportajda, Ozulu’yu şöyle tanımlıyordu:

“İşte size ‘idealist’ bir kültür insanı…Araştırmaları ile Çorum’un geçmişine ışık tutmuş bir ‘derin Çorumlu’…Kütüphane raflarında tozlanmış kent tarihini, bugünün diliyle bugünün insanlarına indirmiş ve gelecek kuşaklara armağan etmiş bir ‘Çorum evlâdı’…”

*

Adı “vefa gecesi”…

Vefa, gerçekten bu kadar olur.

Salon hıncahınç dolu…Doluluk da bir yana, izleyici kitlesi son derece “seçkin”…

Ben biliyorum ki, anlatılanlar çok güzel olmakla birlikte, Ozulu Hoca’yı anlatmakta yine de kifayetsiz kalıyor.

Abdulkadir Ozulu Hocam hayli duygulu anlar yaşadı elbette, ama emin olsun ki, ben de az duygulanmadım.

Size nice güzel yıllar hocam, uzun ömürler.

Çorum için yaptıklarınız nedeniyle, benim kendi payıma “şükran borcumu” buradan ifade etmeme izin verin lütfen.

*

(NOT: 24 Kasım 2018 Cumartesi günü 15. sayfamızda, “Ozulu’ya dostlarından göz yaşartan vefa” başlığıyla verilen haberin resim altlarından birinde, arkadaşlar hata yapmışlar. Ozulu’nun elini öptüğü emekli öğretmen Oğuz Leblebicioğlu olacaktı. Buradan düzeltmek istedim.)