I

Bir yere taşa, kâğıda yazılması, dokunulma hissi, yaşadığını hatırlatır harflere. Zamandan ve mekândan münezzeh rüyaların anlatılması gibidir bu. Havada süzülen kuşun bir dala konması sanki. O kuş her an uçabilir şüphesiz.

Yeniden yazıldığında harf hangi zamanda, hangi mekânda olacağını bilmez şüphesiz. Tıpkı rüyalar gibi. Yeniden görülen rüyalar için ise belleğin kayıtlarında destansı ağıt faslının giderek genişleyen döngüsünden söz edebiliriz. Denize, göğe bakmak örneğin, sıkışıp, daralan belleği ferahlatacaktır şüphesiz.

II

Harfler kendilerinden şüphelenirler en çok. Nerede, ne zaman, nasıl, neyi imleyeceklerini şiirdir bilen. Düş üstünde denge hâli, kıyısında uçurumun.

III

Ayakta uyuyan atlarla, ayakta ölen ağaçları düşündükçe harfleri hatırlamamak mümkün müdür? Akıp giden zamana hem içerden hem de dışardan bakarken onu raptetmenin şifrelerini. Zamanın zapt edilemeyeceğini söyleyen de onlardır şüphesiz.

IV

Yeraltı suları olur da yeraltı harfleri olmaz mı hiç? Yeraltı ırmaklarının teknecileridir onlar. Bulut düşü kurarlar hep. Ta ki gözesinde yazınını ışığı görene dek.

V

Güz düşünmeler vaktidir. Ne giden yaz umurundadır, gelen kış ne de. Aklı, fikri ilkyazın neşesindedir hep. Kendini düşündüğü de hiç görülmemiştir.

VI

Bir sözcüğü her söyleyiş ve yazışımızda (eşanlamlılar dâhil) anlam boyutunda aynı gibi görünse de hep başka bir zaman ve mekânı imleyecektir. Bu durumu “Düş zamanlı harfler” diye ifade etmemiz mümkündür.

Benzer bir durum kırılan bir nesne için de söz konusu olabilir. Örneğin kırılan ama parçaları yapıştırılabilecek bir vazoyu şeklen eski hâline getirmemiz mümkündür. Ancak, onarılan vazo hiçbir zaman eski vazo değildir, olamaz da. Onarılan vazo, aynı yerde (mekân) dursa da ömrünün başka bir zaman boyutundadır artık.

Sözcük ve objeden (vazo) insana geçiş yaptığımızda ise hiç kimse başka bir insanın yerine geçemez ya da onun yerini tam olarak dolduramaz. İnsani ilişkilerde her yitirme veya kırılma sonrası yeni bir süreç başlamak zorundadır. Bu süreci görmezden gelmek ise önce psikolojik sonra da psikoloji kökenli fiziksel sıkıntılara yol açacaktır. Tıpta psikosomatik denilen durum.

Ancak bir boyut daha vardır. Dokunmak ve/veya dokunulmamak sizi ve onu yok saymanızı gerektirmez. Zaman / zamanlar içre boyutunda gerçekliğin yürür gidersiniz. Kâinatın mı demeliydim yoksa.

VII

Doğa / kâinat, yıkıp geçtiği şeyler üzerinden yeni hayatlar kuran değil midir?