Mart ayının neredeyse tüm günleri, anlamlı günlerle yüklüdür.
Geçtiğimiz Cumartesi de dolu dolu bir gündü; Nevruz Bayramıydı, Dünya Şiir Günüydü…
Onu mu yazalım, bunu mu; o mu öncelikli, bu mu derken; “Dünya Şiir Günü”nü ıskaladık, yakışmadı bize.
Bugün ve yarın yazacaklarımla, hatamı telafi etmek istiyorum.
* * *
Yunus Emre’nin, Mevlana’nın ünlü eseri ‘Mesnevi’yi, günlerce, haftalarca okuyup bitirdikten sonra Mevlana’ya; “Üstat!... İyi yazmış, hoş yazmışsın da, çok uzun yazmış, çok uzatmışsın... Ben olsam; ‘Ete kemiğe büründüm / Âdem oldum göründüm’ der, geçerdim” dediği, söylenir...
Bence şiir, budur...
Bence şiir; düz yazı türünde sayfalar, ciltler dolusu yazılıp, zar zor anlatılabilen bir olayın; beş on dizeyle ifade edilmesi sanatıdır...
Bence şiir; koskoca Mesnevi’nin, iki dizede özetlenmesidir...
* * *
Bir grup yazın bilimcimiz, şiiri; “dilin anlam, ses ve ritim öğelerini belli bir düzen içinde kullanarak, bir olayı ifade etme sanatı” olarak tanımlar.
Diğer bir grup yazın bilimcimize göre de şiir; “dizelerden oluşmuş bir tür yazı, yani bir anlamda, dize kurma sanatı” dır.
Öyledir ya da böyledir... Odur ya da budur... Neticede şiir, sanatsal bir olaydır... Yani güzel sanattır...
Şiir, bir gönül fırtınasıdır... Duygu selidir... İmgeler dünyasıdır... Güdülemedir... Çağrıdır... Çığlıktır... İsyandır... Yakarıştır... Coşkudur... Özlemdir... Huzurdur...
Ama en önemlisi, şiir, eğitim aracıdır...
Evet, eğitim aracıdır...
Araştırmalar gösteriyor ki; dizeli yazılar, “farklı bir duygusal hazırlık içinde” okundukları için, insanlar üzerinde; (diğer yazın türlerine göre) daha fazla etkili, daha fazla güdüleyici oluyor...
Eğitimsiz toplumumuzun eğitimsiz yazarları, eğitimsiz bilim ve düşün adamları; yazılarını, kitaplarını (maalesef) ‘okunsun’ diye değil, ‘yazmış olmak için’ yazdıklarından; okuma alışkanlığı olmayan insanımıza bu anlatılar, doğal olarak ‘sıkıcı’ geliyor...
‘Sıkıcı geliyor’ çünkü basit, akıcı ve şiirsel bir dil kullanmaktan kaçınan, daha doğrusu ‘akıcı bir dille’ yazı yazmayı beceremeyen yazarlarımızın, eserlerinde kullandıkları ağdalı diller, başı sonu belli olmayan tümceler, sık sık kullandıkları bilimsel sözcükler, insanlarımızın zaten olmayan okuma zevkini, hepten köreltiyor...
* * *
Oysa şiirlerin dilini anlamak zor değil...
Çünkü şiirler; ‘yazmış olmak için yazan’ yazar(!) ruhuyla, kaleme alınmıyor...
Okunması daha zevkli, verdiği iletiyi almak daha kolay...
Çünkü şiirler daha yalın, daha içten, daha akıcı, daha kısa, daha öz ve daha anlaşılır...
… …
Şimdi de uygulanıyor mu bilmiyorum; bizim kuşağın ilk ve orta öğretim dönemlerinde, okullarımızda ‘şiir matineleri’ yapılırdı... O matinelerde, müzik eşliğinde, bireysel veya koro düzeninde şiirler okurduk...
Öğretmenlerimiz, şiirlerle beynimize girer; şiirsel anlatılarla, deyim yerindeyse gergef gibi işlerlerdi bizleri...
Ben okumayı, şiirle sevdim... Yazmayı da öyle...
Ben topraklarıma, atalarıma, aileme ve anılarıma, şiirle bağlandım…
Ben Kacaoğlan’ın, Emrah’ın şiirleriyle; ‘aşkı’ sevdim...
Ben Nazım Hikmet’in, Ahmet Arif’in şiirleriyle, ‘insanları sevmeyi’ öğrendim..
Ben Aşık Veysel’in, “Benim Sadık Yarim Kara Topraktır” şiiriyle, ‘doğayı’ sevdim...
Ben Mevlana’nın, Yunus Emre’nin dizeleriyle, ‘hoşgörünün önemine ve güzelliğine’ inandım...
* * *
Etkili bir eğitim aracı olan şiiri, çocuklarımıza (mutlaka) sevdirmeliyiz.
Ama bunun için şiiri; öncelikle öğretmenlerimiz, annelerimiz, babalarımız sevmeli... Şiirin eğitimdeki önemine önce; eğitme konumunda olan bu kişiler, inanmalı...
Gecikmeli de olsa, “21 Mart Dünya Şiir Günü”nde; ben de köşemde; Can Arpaç’ın, insanoğlunun (Hazreti Adem’den bugüne) cennetin ta kendisi olan dünyayı, nasıl cehenneme çevirdiğini anlatan, bir şiirine yer vermek istiyor, tüm okurlarıma şiir tadında yarınlar diliyorum...

NE YAZIK
Yaratırken Ulu Tanrı âdem’i,
Dünyadaki sınırları çizmedi.
Renk verdi, dil verdi, inanç verdi,
Ama taraf tutup, ezmedi...

Yaratırken Ulu Tanrı âdemi,
Tespih gibi bir kalıba dizmedi.
Akıl verdi, his verdi, güç verdi,
“Hepiniz kardeşsiniz, kardeşçe yaşarsanız, tüm dünya sizin” dedi...

Boş buldu meydanı âdem,
Para dedi, rant dedi, koltuk dedi, mal dedi.
Yetmedi; haset dedi, fesat dedi, hırs dedi,
Bitmedi...

Sağ dedi, sol dedi,
Öldür dedi, öl dedi.
Cehenneme çevirip dünya denen cenneti,
İnsanca yaşamın güzelliğini sezmedi...

Yazarın Notu 21 Mart, aynı zamanda; bizim gören gözlerimizle göremediklerimizi; görmeyen gözleriyle gören, Büyük Usta, Büyük Ozan Aşık Veysel Şatıroğlu’nun da ölüm yıl dönümüydü... Bu vesileyle Büyük Ozanımıza Tanrıdan rahmet diliyorum... Işıklar içersinde uyusun!...