Dünya Gıda Günü, 16 Ekim Pazartesi günü kutlandı.

Kutlandı, diyoruz ama , Türkiye’nin yoğun gündemi arasında “sessizce geçti” desek daha doğru galiba.

Kendimize göre öyle “önemli” konularla uğraşıyoruz ki, gıda üretim ve tüketim dengeleri, dünyanın yarın nasıl besleneceği, neler yapmak gerektiği gibi “önemsiz” (!) konular gözlerden uzak kalıyor.

Oysa, dünyanın geleceği bu anlamda hiç de parlak değil.

*

Basında da, duyarlı bazı yazarlar dışında, Dünya Gıda Günü’nü konu edinen pek olmadı.

Bu yüzden, dünkü Hürriyet’te, Gila Benmayor’un “9 milyarlık dünya nasıl doyacak?” başlığı, hemen dikkati çekiyordu.

Bu yıl Dünya Gıda Günü’nün “Göç, Gıda Güvenliği ve Kırsal Kalkınma” temasıyla kutlandığını hatırlatan Gila Benmayor, Sabri Ülker Vakfı’nın davetiyle izlediği İngiliz Beslenme Vakfı’nın konferasından ilginç bilgiler aktarıyor.

Türkiye’de gıda, beslenme ve sağlıklı yaşam bilincinin gelişmesine katkı sağlamaya çalışan gönüllü kuruluşların çabaları gerçekten övgüye değer. Türkiye’nin en kapsamlı sürdürülebilir beslenme projesi, bugüne kadar 6 milyon çocuğa ulaşmış.

Sağlıklı beslenmeyle ilgili bilgi kirliliği ortamında tüketiciye doğru bilginin ulaştırılması hedefleniyor.

Ama, beslenme konusunda asıl, çevre ve iklim değişikliği baş rolü oynuyor.

*

Gila Benmayor’un köşesine taşıdığı konferanstaki en can alıcı soru şu:

“2050 yılında dünya nüfusu 9 milyara ulaşacak. Çin ve Güneydoğu Asya’da orta sınıf giderek büyüyor. Tarımı vuran iklim değişikliğini de düşünürseniz, bu artan nüfusu doyurmak için ne yapacağız?”

Şu anda 7 milyar insanı taşıyan dünyada, her gece aç yatan 1 milyara yakın kişi varmış…

İnsanın yüreğini burkan bir bilgi…

Dolayısıyla, 2050 yılına kadar gıda üretiminin yüzde 70 ilâ yüzde 100 arasında artırılması gerekiyormuş.

Bu ayrıntılı bilgileri veren gıda uzmanı Mark Driscoll, “Tarımda yenilikçilik önemli. Beslenme alışkanlıklarımızı da gözden geçirmeliyiz. Et tüketimi dünyaya pahalıya maloluyor. Bunu frenlemek, değişik protein kaynaklarına yönelmek zorundayız” demiş.

*

Gıda israfı da ayrı bir konu başlığı kuşkusuz…

Ama asıl olarak, dünyanın gıda üretimini katlama zorunluluğu ile karşı karşıya kalışı çok düşündürücü.

Ve insanoğlunun açlıkla, susuzlukla imtihan edileceği yıllara doğru yol aldığımız gerçeği çok ürkütücü…

En çok neye yanıyoruz dersiniz; düne kadar “dünyanın gıda yönünden kendi kendine yeten 7 ülkesinden biri” durumunda iken, bugün çoğu tarım ürününü ithal eder hale gelişimize…

Dünya gıda sıkıntısı çekse de Türkiye çekmemeli aslında…

Peki, nerede hata yapıyoruz acaba?