Atatürk’ün sofrasında Atatürk, ilk kez bu kadar sert eleştiriliyordu.

Reşit Galip'in sözünü ettiği Rose Noir, Beyoğlu’nda, Rus karı-kocanın işlettiği bir barın adıydı.

Atatürk bir gece oraya gitmiş, mekânın sahibi Madam Senya'dan 'İş Bankası’ndan kredi alamıyoruz' yakınmasını dinlemiş ve orada bir kâğıda İş Bankası Genel Müdürü’ne hitaben 'yardımcı olunması' isteğini yazmış, Rus çifte vermişti.

Reşit Galip bu iltimas talebini eleştiriyordu.

Atatürk bu kez kızmadı; 'Yoruldunuz, buyurun biraz istirahat edin' diyerek kibarca Reşit Galip'i sofradan kovdu.

Ama genç devrimcinin yılmaya niyeti yoktu. Yıllar yılı bir efsane gibi anlatılacak çıkışını o an yaptı: 'Burası sizin değil, milletin sofrasıdır. Milletin işlerini görüşüyoruz. Burada oturmak sizin kadar, benim de hakkımdır.’

Atatürk kendi fikirleriyle kendisini vuran bu genç adama baktı, sonra yanındakilere dönüp 'Öyleyse biz kalkalım' dedi. Sofradaki bütün heyet ayaklandı; Reşit Galip'i sofrada yapayalnız bırakıp çıktılar.

Bu müthiş sahnenin devamı daha da ibret vericidir:

Reşit Galip bütün geceyi Dolmabahçe Sarayı’nda pencere kenarındaki bir koltukta geçirir.

Atatürk uyandığında Genel Sekreteri'ne Reşit Galip'i sorar. 'Sabaha kadar bekledi, mahcubiyetini size iletmemizi istedi. Ankara'ya gidecek kadar borç para istedi. 25 lira verdik' derler. Atatürk 'Ankara'ya gidecek adama 25 lira mı verilir. Bari benim hesabımdan birkaç yüz lira verseydiniz' der. Ardından da 'Cebinde beş parası yok ama karakterinden hiç taviz vermiyor. Parası yok ama cesareti var' diye ekler.

1932 sonbaharında Atatürk, Reşit Galip'in Ankara Radyosu'ndaki bir konuşmasını dinler; 'Devrimleri, her yerde, herkese karşı savunacağız. Gerekirse babamıza ve çocuklarımıza karşı bile' demektedir.

Atatürk birkaç gün sonra kendisini yeniden sofraya davet eder. Hemen yanındaki sandalyeye buyur eder. Onun yanına da, hocası Esat Mehmet'i oturtur.

Ve orada yeni Milli Eğitim Bakanı’nın, 39 yaşındaki Reşit Galip olduğunu açıklar.

Reşit Galip'in bakanlığı sadece 13 ay sürer.

Bu süre içinde Darülfünundan üniversite reformunu başlatır. Öğretmenlere genel bütçeden maaş ödenmesini sağlar.

Eşi Zubeyre Hanım’ın deyimiyle 'deli gibi çalışmakta' ama Atatürk’e çıkışacak kadar ayarsız dili yüzünden her gün işe cebinde istifa mektubuyla gitmektedir..

Aslında Atatürk’le araları çok iyidir..

O Gazi'ye 'Paşam'; Gazi de ona 'Doktor' diye hitap etmektedir.

Bir gün sofradan ayrılırken, Atatürk, 'Seni eve ben bırakacağım' der. Reşit Galip, eve gelince; ‘Sizi uğurlayayım Paşam' der; ancak arabası olmadığından yürüyerek uğurlamak durumundadır.. O gece zatürree olur.

Dinlenmesi tavsiye edilince, 1933 Ekim'inde görevden ayrılır.

1934 yazında Moda'daki bir deniz kazasında kızlarını kurtarmaya çalışırken akciğerlerini hepten üşütür.

Bir mucize eseri kurtulduğu bu kazadan sonra ölümünü bekleyerek, hastalığını yenmeye çalışır.

Keçiören’deki bağ evinin kütüphanesine demir yatağını taşıtıp yedi ay kitaplar arasında yatar..

1934 yılında, 41 yaşında hayata veda eder.

Öldüğünde cebinde 5 lira parası vardır.

O, her sabah okul öğrencilerini güne başlatan; 'Türküm doğruyum çalışkanım' andının yazarıdır.