“Müzisyen ve Siyasetçi İkilemi” adlı yazımda; “1950 yılından bu yana, yalan üstüne yalan söyleniyor Türk Halkına.

Söyledikleri yalanların adına da o günden bugüne siyaset diyegeldiler.

Biz doğrusunu söyleyelim.

O günden bugüne yenen tüm herzelerin adı ‘YALAN ve TALAN’.

O nedenle iki yakamız bir araya gelmedi

Bu herzeleri yiyenler ne siyasetçi ne devlet adamı

Bu siyaset(!), bu anlayış, bizi bu hale getirdi.” demiştim.

Görüşümde ısrarlıyım; bizim dürüst ve dobra siyasetçilere gereksinimimiz var.

Bugün ve yarın (deyim yerindeyse) nesli tükenmiş böyle bir siyasetçiyi anlatacağım

* * *

Adı, Reşit Galip.

Rodos'ta doğan Reşit Galip, ortaokulu bitirince kardeşiyle bir sandala binip Marmaris'e gelmiş.

Liseyi İzmir’de okumuşlar.

Kardeşi Hüseyin Ragıp (Baydur) diplomatlığı seçip büyükelçiliğe yönelmiş.

Reşit Galip ise İstanbul Tıp’a gidip doktor olmuş.

Öğrenciyken gönüllü olarak I. Dünya Savaşı’na katılmış.

Kafkas Cephesi dönüşü, öğrenimini tamamlayıp fakültede asistanlığa başlamış.

Mustafa Kemal Paşa, 1923 Mart’ında, hekimlik yaptığı Mersin'e, geldiğinde, Paşa’nın huzurunda konuşmuş ve gözlerine içine bakarak şöyle demiş:

“Muhterem Gazi, siz yalnızca bu milletin bir kahramanı değilsiniz; siz bu ulusun bir bireyisiniz.

Sizin en önemli özelliğiniz; bu ulusun bir bireyi olmakla yetinmeniz ve ulusunuzla iftihar etmenizdir.”

… …

Herkesin yüceltme yarışına girdiği günlerde Gazi'yi ‘milletin bir ferdi' sayan 30 yaşındaki bu hatip, herkesin dikkatini çekmiş. Tabii en çok da Gazi'nin...

Kemal Paşa O’na milletvekilliği önermiş ve Dr. Reşit Galip, Ocak 1925'te Meclis'e girmiş.

Bir süre İstiklal Mahkemesi üyeliği yapmış.

CHP İdare Heyeti'nde görev almış.

Türk Ocakları’nda, Halk Evleri'nde çalışmış.

Yine Atatürk’ün isteğiyle Serbest Fırka’ya girmiş. Ve Atatürk’ün sofrasına oturmuş. O’nu bakanlığa taşıyan süreç de o sofrada başlamış.

Bu sofra sahnesi pek çok tanığın anılarında vardır:

1931 sonbaharı…

O geceki tartışma, Milli Eğitim Bakanı Esat Mehmet'in bir yakınmasıyla başlar.

Esat Mehmet, Atatürk’ün Harbiye'den Tabya Öğretmeni.

O gün o sofrada, konu, kız öğrencilerin kıyafetinden açılır.

Esat Mehmet, 'kızların kısa etek, kısa çorap ve kısa kollu gömlek giymelerini uygun görmediğini' belirtir. Bir tamim yayınlayıp daha kapalı giyinmelerini isteyeceğini söyler.

Bunun üzerine Reşit Galip söz alır ve “Yanlış düşünüyorsunuz beyefendi. Bu geriliktir. Kadınlar eski durumda yaşayamazlar. Devrimlerimizin en önemlisi, kadınlarımıza verdiğimiz haklardır.

Başka türlü, Batılılaşmakta olduğumuzu iddia edemeyiz.” der.

Sofra gerilir.

Gazi, vekilini zor durumda bırakan bu çıkıştan hiç hoşlanmaz. “Bu konuyu uzatmayalım. Kısa çorap giyip giymemek çok da önemli değildir, sonra tartışırız' der.

Ama Reşit Galip geri adam atmaz; “Af buyurunuz Paşam ama bu durum, inkılâp ve zihniyet meselesidir. Müsaade buyurursanız fikrimi geri adım atmadan söyleyeyim. Hatta daha ileri giderek diyeceğim ki, sizin huzurunuzda bu sofrada inkılâplarımızın zedeleneceği icraattan bahsedilmesi küstahlıktır, hoş görülemez.” der.

Reşit Galip'in tartışma yaratmasının özel bir nedeni vardı: Halkevi'nde sanatı yaygınlaştırmak için tiyatro çalışmaları yapıyor, ancak sahneye çıkacak kadın oyuncu bulamıyorlardı. Buna gönüllü kadın öğretmenler için, Maarif Vekâletinden izin alamamışlardı.

Reşit Galip 'Bu kokuşmuş kafayla devlet yürümez' diye kestirip attı.

Atatürk’ün kaşları çatıldı. 'Sözlerinizde müsamahalı, ölçülü olunuz' diye çıkıştı. Herkes yaklaşan fırtınayı hissetmişti.

Ama Reşit Galip bulutların üstüne gitti. 57 yaşındaki Milli Eğitim Bakanı’nı işaret ederek dedi ki:

'Devrimci devrimcidir. İnsanlar bir yaştan sonra ister istemez tutucu olurlar. Meclis'te bunca genç, idealist, bakanlık yapacak yetenekte insan varken, böyle yaşlı kimseleri Milli Eğitim Bakanı yapmak hatadır.'

Atatürk yeniden uyarma gereği duydu: 'Esat Bey yeteneklidir. Davamıza inanmıştır ve benim hocamdır. Beni okutmuş olması sence bir değer taşımıyor mu?'

'Kusura bakma Paşam, taşımıyor ! Okuttuklarının içinde sizin gibi bir devrimci çıkmış ama kim bilir daha nice de tutucu çıkmıştır. Böyle bir durumda değil onu sizi de eleştiririm!” der.

Bunun üzerine Gazi'nin sabrı taşar: 'Bu sofrada hocama ve bir Milli Eğitim Bakanı’na hakaret etmenize müsaade edemem' diye haşlar.

Ama Reşit Galip sineceği yerde hepten üste çıkar: 'Devrimleri korumak için sizden müsaade istemiyorum. Hatayı yapan siz de olsanız, sizi de eleştiririm. Mesela Rose Noir'a verdiğiniz 15 bin liralık kredi mektubu da siz yaptınız diye hata olmaktan çıkmaz.'

Yazıma yarın devam edeceğim…