Osmanlıların Ruslara karşı kaybettikleri her savaş, Balkanlar’dan, Kafkasya’dan ve Doğu Anadolu’dan Anadolu’nun içlerine doğru yoğun göçlere neden olmuş.
Türkler ve akraba ırklar, katliam korkusuyla göçlerini yükleyip Anadolu’ya taşınmışlar. Doğu’dakiler de, daha içlere çekilmişler.
En yoğun göç dalgasının yaşandığı tarih olarak 1812 yenilgisi hatırlanıyor.
“93 Harbi” diye tarihe geçen 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı, yine büyük göç dalgalarına yolaçmış. Bu harbe, Rumi takvime göre 1293 yılına denk geldiği için “93 Harbi” deniyor.
Doğu Anadolu’dan içlere en büyük göç ise I. Dünya Savaşı (1914-18) sırasında, Rus orduları ile işbirliği yapan Ermeni çetecilerin katliamları yüzünden yaşanmış.
Babamın baba tarafı da, Bayburt’tan gelip Çorum’a yerleşmiş. Babamın anne tarafı Çorum’un yerlisi.
Annemin baba tarafı, Hamamlıçayköy-Türkler bölgesinden, muhtemelen yüz yıl kadar önce Çorum’a gelmiş. Annemin anne tarafı da Çorum’un yerlisi.
Annemin baba sülalesinde bir “Genç Ağa” varmış.
Benim çocukluğumda, Hamamlıçayköy ile Türkler arasında atalardan kalan bir değirmen ve arazisi dururdu. At arabası ile gidip gelirdik. Ortakçının da, araziden çıkan buğdayı öğütüp “hak” olarak bize getirdiğini hatırlarım. O yüzden bizim ailenin seferberlik zamanlarında un sıkıntısı çekmediği anlatılırdı.
Yani, bizim soy ağacının dört kolundan biri Bayburt’tan, biri de Çatak yolundaki Hamamlıçayköy-Türkler’den...
Annemin kızlık soyadı, Genç Ağa’dan geliyordu…
Babamın babası Yaşar Dedem, “Yolyapar” soyadını sonradan almış. Bayburt’ta sülalenin adı “Dervişoğulları” imiş, Çorum’daki soyadları ise “Şeyhoğlu” olmuş…
Bu soyadı ile ilk kez, babamı kaybettiğimizde (1972’de), nüfus kaydında karşılaşmıştım.
Muhtemelen soyadı kanunu çıktığında, yani Çorum’da bu soyadını almışlar.
Babamın annesi Cürünlerden.
Annemin annesi, dönemin en ünlü kadın hocalarının kardeşi…Adnan Türkoğlu ile akrabalığımız buradan geliyor; teyze torunuyuz. Benim annemle Adnan’ın babası teyze çocukları.
Daha fazla ayrıntıyı ise ne yazık ki bilemiyorum.
Atalarımız hayattayken soy ağacımızı çıkartmaya niye heves etmediğime bu nedenle çok üzülürüm.
Peki, babamın sülalesi Bayburt’tan ne zaman gelmiş?
Çocukluğumda kulağımda kalmış bir “93 Harbi” sözü var, ama 93 Harbi’nde Bayburt’tan Çorum’a fazla göç olmadığı da biliniyor.
Acaba I. Dünya Savaşı yılları olabilir mi?
Ya da toplu bir göç olmasa da, bizimkiler 93 Harbi yıllarında gelmiş olabilirler mi?
Ama önemli olan bu değil galiba; dörtte bir oranında Bayburt kökenli olduğum gerçeği…
*
İlgimi çekmedi değil bu gerçek, ama “kısmet olmadı” diyelim.
Çorum Gazeteciler Cemiyeti’nin düzenlediği Karadeniz gezisinin programında önce Bayburt yoktu, sonradan eklenince de doğrusu sevindim, atalarımın memleketini göreceğim diye.
Ve açıkça belirtmem gerekirse, düşündüğümden daha sevimli, daha güzel buldum Bayburt’u.
İnsanlarını da umduğumdan daha sempatik ve sıcak…
Hani o ünlü Bayburt fıkraları vardır ya…
İşte o saflık, iyilik, dobralık…
Gezi notları şeklinde fazla ayrıntıya girmek istemiyorum, ama Bayburt’ta gördüğümüz samimiyeti, konukseverliği zikretmeden geçmem olmaz. Bayburt Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Yaşar Yıldız’ın şahsında, tüm Bayburtlu meslektaşlara sonsuz teşekkürler.
Oradan, Bayburt’un eski valileri, değerli dostlarım Ali Haydar Öner ve Osman Dıraçoğlu’nu aramayı da ihmal etmedim elbette.
Dönüşte son durağımız olan Ordu’da, Ordu Valisi değerli hemşehrimiz İrfan Balkanlıoğlu’nun, Ordu Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Erdoğan Erişen ve Basın İlan Kurumu Ordu Şube Müdürü Çetin Oranlı’nın kafilemize dostça kucak açmalarını minnet duygularıyla karşılıyorum.
Bu güzel gezinin organizasyonu nedeniyle ise, değerli dostlarım Şevket Erzen ile Bülent Özkaleli’ye teşekkür borcumuzu burada ifade etmek istiyorum.
*
Bayburt’tan sonra Batum gezisi…Hopa’da konaklama, Fırtına Vadisi, Çamlıhemşin, Ayder Yaylası, “Sevdaluk” dizisinin çekildiği Şenyuva Köyü ve yaklaşık 2.5 yıl önce Vali Nurullah Çakır’ın tanıştırdığı sevgili Büşra’nın Çinçiva Kahvesi…Rize İkizdere’de Ridos Termal Otel…Ordu’da Anemon Otel, teleferikle Boztepe, Vali Balkanlıoğlu’nun organizasyonu çerçevesinde, Tava Gölü ve Çisele (Karaoluk) Şelalesi…
Velhasıl, görmediğimiz bazı yerleri de gördük bu gezide.
*
Ordu’ya gelmişken, Ordulu eski Çorum Valisi Sabri Başköy’le bunu paylaşmamak olmazdı.
Vali İrfan Balkanlıaoğlu ile eski Çorum Valilerinden Atıl Üzelgün’ün kulağını çınlatmıştık, bir süre sonra aramasın mı?
Samsun’dan geçerken de, sanki sezmiş gibi, Samsunlu eski Çorum Valimiz Hüseyin Poroy aradı.
Espriyi de ihmal etmedi: “Ben dostlarımı uydudan izliyorum!”
Güzel bir gezinin sonunda geride kalan, belleğimize bir kez daha kazıdığımız Karadeniz’in paha biçilmez güzellikleri ile yeni edinilen ya da tazelenen dostluklar oldu.
*
Bir de Bayburt Saat Kulesi’nin kısa öyküsünü anlatmalıyım.
I. Dünya Savaşı sırasında Çorum’a gelen bazı Bayburtlular, Kurtuluş Savaşı sonrası memleketlerine dönmüşler. Dönüşlerinde de, Çorum Saat Kulesi’nin küçük bir örneğini Bayburt’un ortasına kondurmuşlar.
Saat Kulesi’nin açılış tarihi 29 Ekim 1924 olarak geçiyor.
Tabii Çorum Saat Kulesi örnek alınmış olsa da, bire bir kopyası değil ve ebat olarak da bir hayli küçük. Ama, Çorum’da 15 bin civarında olduğu söylenen Bayburt kökenlilerin yanında, saat kulesi kardeşliği de iki kenti birbirine yakınlaştırıyor.
Maliye Bakanı Naci Ağbal da, Bayburt kökenli, Çorum’da yetişmiş “her iki kentin hemşehrisi” bir maliyeci ve politikacı değil mi?


Mehmet Yolyapar, eşi Hülya Yolyapar’la birlikte, babasının baba soyunun memleketi Bayburt’ta…Arka planda Bayburt’un ortasından geçen Çoruh ırmağı…


Çorum Gazeteciler Cemiyeti’nin Bayburt’tan başlayıp Doğu Karadeniz sahil kentlerini ve Gürcistan’ın Batum kentini kapsayan gezisine ÇORUM HABER’den, Mehmet Yolyapar ve eşi Hülya Yolyapar, Selda Fındık ve eşi Yaşar Fındık, Aliye Öncel ve spor yazarı Yalçın Kıbır katıldı. Fotoğrafta (soldan sağa) Aliye Öncel, Selda-Yaşar Fındık, Mehmet-Hülya Yolyapar, Çorum Saat Kulesi’nden esinlenilerek yapılan Bayburt Saat Kulesi’nin önünde görülüyorlar.