Ne oldu da "analar ağlamasın" çağrısı, "analar ağlasın"a dönüştü?
Ne oldu da "Ateşkes" birdenbire "Barışkes"e dönüştü?
Ve ne oldu da "Milli Birlik ve Kardeşlik" denilen "Barış Süreci", "Milli Ayrılık ve Düşmanlık" sürecine dönüştü?
Yani ne oldu da 2015'in Temmuz ve Ağustos'unda, birdenbire silahlar konuşur, cenazeler kalkar, şehitler gelir, ocaklara ateş düşer oldu?
* * *
Bu demektir ki:
Çözülmesi gerekip de çözülmeyen, varolup da görülmeyen, dayatılana kadar yok denilen bir sorun var bu ülkenin doğusunda.
Ve de bu sorun, ne AKP'nin ne CHP'nin ne MHP'nin ne de diğer partilerin özel sorunudur. Bu, Türkiye'nin sorunudur.
Siyaset başta olmak üzere yazılı medya, görsel medya, bu ülkenin yazarı, çizeri, sivil toplum kuruluşları, ordusu, yargısı, yani herkes bu sorunun çözümünde sorumludur.
Eğer çocuklarımıza korkulu bir Türkiye bırakmak istemiyorsak...
* * *
Ama asıl sorun:
-Bu sorunun yok kabul edilmesidir.
-Maalesef Türkiye'de; yıllarca kadın sorunu, Alevi sorunu, Kürt sorunu hep yok kabul edilmiştir.
-Bastırılmış kimliklerin, emperyal küresel güçlere politik bir alan yarattığı...
-Özellikle yok kabul edilen kimliklerde, ayrılıkçılığın yeşerebileceği görülmemiş ya da görülememiştir.
-Ve de çevremizde, sorunlarını çözmemiş ve yok kabul etmiş ülkelerdeki gelişmelerden bile bir ders çıkarılamamıştır.
Bunları görememenin tek bir izahı vardır. Ki, o da siyasal bir körlüktür.
* * *
Artık şu fotoğraf iyi görülmelidir:
Bugün etnik ve inanç kimlikler, geri dönüşü olmayacak ölçüde uyanmış, uyandırılmıştır.
Bu ülkede, 30 yıla yakın bir kirli savaşta 50 bine yakın insan kaybedilmiştir.
Bu ülkede, 30 yıla yakın bir sürede 5 milyondan fazla gencimiz, her gün çatışmanın olduğu bu bölgede askerlik yapmıştır.
Analar oğlunu davul-zurna ile göndermiş, dönüşünü korku ve endişeyle bekler olmuştur.
Genel Kurmay'ın verilerine göre yaklaşık 12 bin kişi şehit olmuş, 10 binlercesi kolunu, bacağını, gözünü kaybetmiştir.
Ve bu ülkenin doğusundaki ana da doğusundaki baba da gözyaşı dökmüş, batısındaki ana da batısındaki baba da gözyaşı dökmüştür.
* * *
Ve de en tehlikelisi:
Milyonlarca insanımızda, o bölgenin insanlarına karşı, yani Kürt kökenli insanlarımıza karşı büyük bir öfke...
Bölgede, 40 yaşın altında çatışma ortamında doğan yüz binlerce Kürt gencinde, telafisi çok zor bir nefret duygusu yükselmiştir.
Bölge insanlarında "aidiyet" duygusu azalmış; birlikte ağlayamayan, birlikte sevinemeyen, neredeyse yan yana yaşayamayan bir Türkiye yaratılmıştır.
Yani bugün görünen fotoğraf budur.
İşte bu fotoğraf iyi görülmeli, iyi okunmalıdır. Küçük siyasi hesaplarla, bu ülkenin geleceği daha karanlık günlere taşınmamalıdır.
* * *
Özellikle görülmelidir ki:
Yıllardır büyüyen ve son günlerde kan dökülerek yeniden büyütülen bu sorun, bir güvenlik sorunu olmanın ötesindedir.
Emperyal küresel güçler Ortadoğu'yu, genelde İslam Dünyası'nı yeniden dizayn ederken, derin güçlerin ülkeyi bir iç savaşa götüren ayak sesleri duyulurken, şeref ve şerefsizlik gibi sözlerle toplum daha da gerilmektedir.
Bugün ülkedeki sosyolojik yapının yanında özellikle uyandırılmış etnik ve inanç kimlikler, iç savaş çıkartmak isteyenlerin aradığı siyasal iklime uygun düşmüştür.
Ne yazık ki; yıllarca bu ülkeyi yöneten ufku dar basiretsiz siyasetçiler, böyle bir iklimi yaratır olmuştur.
İşte bugün siyasal akıl bu iklimi değiştirmelidir, değiştirmek zorundadır.
Bilinmelidir ki, eğer bu kuşak bu sorunu çözmez ise yeni kuşak bunu asla çözemeyecektir.
Çünkü, içi karşılıklı öfke ve nefretle dolu yeni bir kuşak yetiştirilmiştir.
* * *
İşte bu nedenle diyoruz ki:
Yıllarca darbelere giden yolların taşları döşenmişti bu ülkede. Bu kez de toplumsal barışa giden yolların taşları döşenmiş olsun.