Afyon Lisesi’nden arkadaşım Eran Oyal göndermiş.

“Haklısın, biz bu coğrafyada yaşamayı hak etmiyoruz…” demiş, devam etmiş.

“Açık söylemem gerekirse; ekte gönderdiğim resimler elime geçinceye kadar, senin bu söylemini kabullenemiyordum; şimdi hak veriyorum sana.

Evet, biz bu coğrafyada yaşamayı hak etmiyoruz….

(…)

Birilerinin bir şeyler yapıp, bizi sallayıp, silkeleyip, kendimize getirmesi lazım. Yoksa torunlarımıza çölleşmiş, dağı taşı betonlaştırılmış, ırmaklarından siyanür akan, karın doyurmayan bir ülke bırakacağız.

(…)

Şu resimlere bir bakar mısın?.

Resimler elime geçtiği andan bu yana içim yanıyor.

Biz nasıl bu hale geldik, nasıl bu denli zıvanadan çıktık, nasıl bu denli azdık?

(…)

Hele bir de sen bak şu resimlere.

Sol tarafta Yunanistan'ın Adriyatik Denizindeki Corfu Adası; sağ tarafta Ege ve Akdeniz’in kesiştiği Bodrum'un, hem uzaktan hem de yakından drone çekimleri…

En altta bulunan fotoğraflara ise yine hem Corfu, hem de Bodrum Çarşılarından çekilmiş güncel görüntüler yansıtılmış.

Ayrıca küçük bir bilgi vereyim sana; Corfu'nun; yıllık, 1402 Cruise gemisi girişi var. Yani 12 ay boyunca ORTALAMA GÜNLÜK, 4 YOLCU GEMİSİ GİRİŞİ VAR

Bodrum’a giriş yapan gemi sayısı ise ayda bir bile değil!..

(…)
Üstelik bu Corfu denen adada; “her şey dahil sistemli çalışan” tek bir otel bile yok.
Yine bu adada, örneğin gyros dediğimiz, 5 metrekarelik küçük bir dürümcü dükkânı açmak istenirse; minimum 250.000 Euro ödemek gerekiyor.

Oysa Bodrum'da aynı paraya, bir butik otelin işletmesini alabiliyor, hatta merkezi bir yerdeki restoranın mülkiyetini bile satın alabiliyorsunuz. Düşün sen artık aradaki farkı…

Sözün özü, Corfu'nun arazi değeri, Bodrum'un arazi değerinin 50 katından bile daha fazla.

Ancak buna karşın, yani Corfu Adası’sının, Bodrum'dan daha değerli bir kent olmasına karşın Ada’da, ranta ve rantsal işlemlere asla ve asla izin verilmiyor.

Bunun en güzel örneği, Yunanistan’ın yaşadığı ağır ekonomik krizde bile; tek bir Adalı, arazisini satmadı, satmayı dahi düşünmedi.

Satmadılar; çünkü doğayı koruyarak daha fazla kazanacaklarının bilincinde idiler.

Onlar hem mallarına, hem topraklarına, hem ormanlarına, hem doğalarına sahip çıkıyor; biz ise doğamızı, ormanlarımızı, varımızı yoğumuzu talan ediyor, talan ettiriyoruz.

Onlar kazanıyor, Bodrum kaybediyor.
Solda Corfu merkez, sağda ise Bodrum merkez…

İnsanların hem yaşadığı hem de yönettiği yerleri severek sahiplenmesi böyle bir fark doğuruyor.

Herkes iyi baksın, iyi incelesin bu resimleri; aramızdaki kültür, sevgi ve bağlılık farkını görsün.

Demem o ki sevgili arkadaşım; yerden göğe haklısın sen; biz bu coğrafyada yaşamayı hak etmiyoruz.

Hani, “havasına, suyuna, taşına, toprağına, bin can feda…” türküleri söylüyoruz ya yalan söylüyor, kendimizi kandırıyoruz.

İşte Kaz Dağları’nın durumu, İşte Fatsa, Finike, Kütahya, Sinop, Kirazlı, İstanbul Kuzey Ormanları, ODTÜ Ormanları’nın durumu… İşte Hasankeyf, işte Uzungöl, işte Yassıada’nın durumu… İşte Salda Gölü için düşünülenler…

Böyle sevgi olmaz olsun…

Şu an ağlamamak için zor tutuyorum kendimi…”

* * *

Evet, böyle diyor Sevgili Arkadaşım Eran Oyal.

Sadece Eran mı, Afyon lisesinden mezun olan bizim kuşağın tümü böyle düşünüyor.

Böyle eğitildik çünkü biz.

Yurt sevgisiyle, doğa sevgisiyle, çevre bilinciyle yoğurdu bizi öğretmenlerimiz.

Günümüz kuşağıyla aramızdaki fark, buradan kaynaklanıyor.

Bir sevgili öğretmenimiz, “NE YAPMAK İSTİYORSANIZ; İÇİNİZDEN GELEREK YAPACAKSINIZ. İÇTEN GELEREK YAPILMAYAN İŞTEN, HAYIR GELMEZ. İÇİNİZDEN GELEREK SEVECEK; İÇİNİZDEN GELEREK SAHİP ÇIKACAK; İÇİNİZDEN GELEREK KORUYUP, KOLLAYACAKSINIZ… İÇİNİZDEN GELEREK DÜRÜST OLACAKSINIZ, NAMUSLU OLACAKSINIZ. İÇİNİZDEN GELEREK ADAM GİBİ ADAM OLACAKSINIZ” derdi…

… …

Ülkemiz insanının büyük bir kesimi, içinden gelerek sevmiyor ülkesini.

Sorun burada…