Paşa, Nabi’ye rica ediyor. Şu şiiri bir kez daha oku, diyor. Nabi, şiiri okumaya başlayınca, tam o sırada, Mescid-i Nebevi’nin minaresinden müezzin aynı şiiri okumaya başlıyor; “Sakın terki edepten küyi mahbubi hüdadır bu, nazargahı ilahidir makamı Mustaadır bu” diye yankı sesi ile kaside şeklinde sala verir gibi okuyor. Nabi ve Paşa şaşırıyorlar. Aman yarabbi bu ne haldir. Ben bu şiiri ilk defa aklımdan geldiği gibi okudum. Bu müezzin bunu nereden duydu diye hayretler içinde kaldılar.

Paşa ve Nabi işin hakikatini öğrenmek için camiye koşuyor ve müezzini buluyorlar. Müezzinle Arapça konuşuyorlar. Nabi, müezzine, siz Türkçe biliyor musunuz, diye soruncan, hayır diyor.

Nabi, peki bunu nereden öğrendiniz, minareden benim şiirimi okudunuz.

Müezzin, başımı alsalar bunu söyleyemem diyor

Nabi, iyi de, kardeşim, bu şiir benim. Biraz önce ben R.SAV. aşkı ile okudum. Aynısını siz minareden okudunuz deyince, müezzin ağlamaya başlıyor. Siz Nabi misiniz diye ellerine sarılıyor ve işin aslını Nabi’ye anlatıyor.

Mana aleminde R.SAV. emir buyurdular. Nabi geliyor, minareye çık, onun benim için inşad-söylediği şiirini okuyarak onu istikbal et, karşıla dediler. Ben de emri resul üzerine bu şiiri minareden okudum ve sizi bekliyordum, demiş.

Ey akıl sahibi ve hakikat yolcusu, hacca böyle gidilir. R.SAV. böyle sevilir. Onun şefaatlerine böye layık olunur. Hacca gitmek ve orada taş ve toprak seyretmek değildir. İşin mesajını almak, oluşunu anlamak, zihninde ve ruhunda inkilap –değişim-lerin oluşmasını sağlamaktır. Eskilerin bir sözü vardır. Hacca sadece bedeni ile gidip yaşantısında önceye göre hiçbir değişiklik olmayanlar için, “Hacı gitti, acı geldi. Bıçak gitti hactan ustura döndü” dedirtmemek ve millete kötü örnek olmamak gereklidir.

Yakup A.S.e sormuşlar: “Sevgili evladın Yusuf’u kaybettin. Ayetle sabittir ki, ağlamaktan gözlerin ama (kör) oldu.”

O mübarek de “Göz bana Yusuf’a bakmak için lazımdı. Yanımda Yusuf yoksa göze de ihtiyacım yok” demiş.

Yani hac ve umre ziyaretleri işin hassasiyetlerini ve ruhunun özünü kavramak, kendi ruhumuzda şimşeklerin çakması, yaşantımızda köklü hayri değişikliklerin oluşması içindir. Yoksa taş toprak seyredeceksek, krallarını bu memlekette bulmak mümkündür. İşi şeklen değil, ruhen ve aslen kavraman işin özünü kavramak gerekir ki, buna haccı mebrur denir, kabul olunmuş, insanı kötülüklerden koruyan hac demektir. Umreyi mebrur da aynısıdır. Sanıyorum defaatle umreye gitmek yoz bir seyahat için değilse, işte bu asil maksat içindir ki ve böyledir, yoksa o zahmet ve külfetlere kimse normal bir gezinti için defaatle katlanması düşünülemez. Şahsen ben öyleyim. Allah kabul etsin. Amin.

ARİFLERİN DİLİNDEN HİKMETLİ SÖZLER

-Uzun zaman görüşmeyen iki kadim dost, biraraya gelmişler. Birisi öbürüne, iki gözüm çok uzak düştün, demiş. Yani görüşemiyoruz demek istemiş, espri yapmış. Arkadaşı arifimiz, cevaben; Dostum bizi iki gözünüz farzettikten sonra uzaklık yakınlık kaldı mı, demiş. Yeter ki sevgi kalpte olsun demiş.

-İki arkadaş münazara ediyorlarmış. Zıt fikirli olanı, herşeyi tabiat, doğa kendiliğinden yapıyor deyince, müsbet düşünen kişi, hiçbir şey kendiliğinden olmaz. Her yaratığın bir yaratıcısı vardır demiş ve ispat için bir örnek vermiş. Sizin aklınıza şaşarım. Herşeyi kendiliğinden yapan doğa nasıl bir şey ki koskoca deryayı yapmış. Tuzdan ağıza alınmaz su içinde tuzsuz yenmeyen balıkların etine bir damla tuz katmamış. (O Allah ne yüce yaratıcıdır ki tuzdan içilmeyen denizlerde tuzsuz balıklar yaratmış. Düşünmez misiniz) Ayet.

-Göz mahbubun -sevgilinin- yüzünü görmek için yaratılmıştır. Yakubu kaybolan Yusuf’un hasretinden ağlaya ağlaya gözleri kör olmuş. Ehlüllahtan birisi Yakup’a görmemezlik ne zor şey biliyorsun demiş. Yakup A.S. de, bana göz Yusuf’a bakmak içindi. Yusuf yoksa benim de göze ihtiyacım yok, demiş.

-Akıl Allah’ın insana verdiği en büyük nimettir. Ama akıl da bir yaratıktır. Gücü sınırlıdır. Allah’ın varlığını isbat eder ama Allah’ı gösteremez. Çünkü kudreti buna yetmez.

-Gençlikte kötülüğü bırakmayan insan, yaşlılıkta da bırakmaz. Ya yaşlanınca kötülükler onu bırakır, yaşlının günah işlemeye mecali kalmaz. Ne demişler “görünce mest olur bir beyaz topuk, göz zinası ile geçinir moruk”

-Mal ve güç, cömert zenginin elinde ne güzel nimettir.

Bahıl, cimrinin elinde aleme zahmettir.

-ah almaktan sakının, ah bütün bela depolarının anahtarıdır. Bir açılırsa aleme bela yağar. Çünkü ah, mazlumun en güçlü silahıdır.

-Karun kadar servet, Firavun kadar kuvvet, Şeddat kadar şiddet, Hatta dünyaya yapsan cennet, dünya zahmet, kabir mühnettir.

-Ateş olsan cürmün kadar yer yakarsın, derler, ama dil bundan müstesnadır. Cimri ufak, cürümü, yıkımı afattır.

-Ayağına batan dikeni, akrebin iğnesi ile çıkarma.

-Günün adamı olma, hakikatın adamı ol. Gün değişir ama gerçek değişmez.

-Ölümün müjdesi doğumdur. İnsanların aklına şaşarım. Doğan ağlar, onlar güler, ölen sevinir, onlar ağlar.

-Eğrinin gölgesi doğru olmaz, o da eğridir.

-Dostunu ihtiyaçlı ve gadaplı iken ölç.

YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN VEYA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL

Mevlana

Hz. Süleyman’a kanadı kırılan serçenin dervişi şikayeti:

Hz. Süleyman’ın dervişe verdiği cezanın hikayesi; Kur’an’da bildirildiğine (Nebil suresi 27. ayet) Hz. Süleyman’a yüce Allah tabiat (doğa) ile ilgili bize gayb olan bilgileri de bilme yeteneği vermiş. Hayvanların, cinlerin, ağaçların, rüzgarın hakimiyetini, dillerini vermiş. Hz. Süleyman A.S. de mucize olarak bu bilgileri kavmine, milletine sunmuştur. Hayvanlarla cinler, insanlar ve doğaya ait anlaşmazlıklarda divan mahkeme heyeti kurarak Kur’an’a göre kararlar vermiştir. Bu mucizeler diğer peygamberlere, özellikle R.SAV.e de verilmiştir. Fakat Hz. Süleyman bunu çok uygulamıştır.

Yemen melikesi –kraliçesi- Belkıs’ın Sana’daki sarayını Kudüs’e cinler vasıtası ile bir anda göz açıp kapatıncaya kadar zamanda getirtmiş. Bu mucize üzerine Yemen melikesi müslüman olmuştur. Bu konu Kur’an’ın Nemil suresinde etraflıca ayetlerle bildirilmiştir.

Günlerden birgün, kanadı kırık bir serçe, Hz. Süleyman divanda iken sarayın penceresinden kendini divanın önündeki masaya atmış ve derviş kılıklı birisinin çeşmeden su içerken taş atıp kanadını kırdığını ve dervişten şikayetçi olduğunu bildirmiş.

Hz. Süleyman, kuşa; Şahidin var mı?

–Hayvanat, haşarat, cinler şahittir, onlar da senin hükmün altındadır, hüküm senindir, diyor.

Cin, melek ve şeytanın varlığı bir çok ayette sabittir. Ayrıca, zuhur eden olağanüstü hallerde tecrübe ile sabittir, latif, ruhi görünmeyen uzayda yer kaplamayan yani madde olmayan varlıklardır. İnkarları küfürdür. Mümini dinden çıkarır.)

(Sürecek)