Hikaye: 4

ZULÜM CEZASIZ KALMAZ, ERTELENSE DE AHİRETE KALMAZ

Zulüm, malumunuz olduğu gibi, adaletin zıddı olan haksızlığın, adaletsizliğin adıdır. Zalim, zulmünün yaptığı kötülüğün cezasını ahiretteki cezası hariç olmak üzere daha dünyada iken çeker. Belki geç olur ama asla yok olmaz. Bir gün gelir lanet halkası zalimin boynuna geçer. Tarihe kısa bir göz atarsanız, bunun böyle olduğunu hemen görürsünüz.

İslam tarihinde Hz. Nuh’a yapılan zulüm, tufanla ödettirilmiştir. Hz. İbrahim’i ateşe atan Nemrut topal bir sineğin beynine girmesi ile elem ve ızdırapla can vermiştir. Firavun suda boğulup, Karun’u yer yutmuş, homoseksüel bir millet olan Lut kavmini Lut gölü yutmuştur. Adamlar taş olmuştur. Hz. Muhammed SAV.e zulmedenler bu dünyada ettiklerinin cezasını tek tek çekmeden ölmemişlerdir. Unutmayalım ki, “Hak kulundan intikamını yine halk ile alır. Bilmeyen ilmi ledunni onu kul yaptı sanır.” “Ulu Allah insanların kötülüklerini diğer insanlar ile savar (bu bir sebeptir.) Eğer böyle olmasaydı yeryüzü fesada giderdi. Bakara, 251. ayet.

Misal, ak dağda keyfi olarak aç değilken, koyunları boğup öldüren kurt, kara dağda tuzağa tutulur. Ak dağda işlediğinin cezasını kara dağda çeker. Yani zulüm asla yerde kalmaz.

Buna dair bir hikaye:

Hikmetli olay: Zamanın birinde bir bakkal dükkanı işleten esnaftan birisi varmış. Alışveriş işinin olmadığı zamanlarda dükkanının önünde oturur, içine şeker kattığı suya gelen kara sinekleri tutar, poposundan toplu iğne geçirir, onun vızırtısını dinler, zavallı hayvanı işkence ile öldürürmüş. Hiçbir zararı olmayan bu minicik sinekleri iğneleyerek öldürmekten zevk alırmış. Özellikle sıcak yaz günlerinde bunu adet edinmiş. Bu halinden dolayı komşularının nefretini celbetmiş ve adını sinek katili koymuşlar. Gün gelmiş. Birisi ile alışveriş nedeni ile münakaşa etmiş, zaman içinde hasmını tuzağa düşürmüş ve öldürmüş. Tasarlayarak tuzakla adam öldürme suçundan idama mahkum olmuş. Adam elhamdülillah demiş, yanındaki mahkumlar, yahu idamdan daha ötesi var mı ki, elhamdülillah diyorsun, demeye kalmadan öldürdüğü adamın ölüsüne işkence ettiğinden asılarak idam hükmü değiştirilmiş. Yağlı kazığa oturtularak idamına karar verilmiş. Adam yanındakilere demiş ki, şimdi anladınız mı asılarak idama niçin hamdettiğimi? Çünkü ben yüzlerce kara sineği toplu iğne ile öldürdüm, onların popolarına iğne batırdım. Bugün de bana Allah kısasa kısas yapıyor. Allah’ın adaleti bunu gerektirir, demiş.

Bu dünya, etme bulma dünyasıdır. Alma mazlumun ahını, (gökten indirir şahini) çıkar aheste aheste. Eden bulur, inleyen ölür. Yapılan iyilikler ve kötülükler asla yok olmaz. Bir gün karşılığı görülür. Allah asla unutmaz. Yani ihmal etmez. İmhal Mühlet- eder mühlet verir. Sonra icra eder. Kötülük yapanlar yapmak isteyenler bu gerçeği asla unutmamalıdırlar. İbret alana bin değil, bir olay yeter.

Hikaye: 5

HAC’CA BÖYLE GİDİLMELİ

Hac, İslam’ın beş şartından birisidir. Hali vakti yerinde olan ve şartlarını taşıyan her müminin ömründe bir kez hac etmesi farzdır. Umre de küçük Hac’tır. Şafi ve Hanbeli mezheblerine göre ise Umre de Hac gibi farzdır. Umre ile ilgili Çorum Haber’de dizi halinde uzun bir yazı yazdık. Çok olumlu tepkiler ve teşekkürler geldi. Şimdi Hac ve Umre bir Müslümanın beden ve ruhunun, özellikle ruhunun bir daha kirletmemek üzere yapılan manevi temizliğidir. Çünkü R.SAV. hakkıyla hac ve umre yapan, eski kötü alışkanlıklarını bırakan bu ulvi duygularla yurduna dönen hacı ve umreciler “veedethü ümmühü” yani analarından doğmuş gibi günahsız pak olurlar buyurmuştur.

Şimdi bu anlayışla ve edep dolu bir hac örneği R.SAV’i ziyaret numunesi sunalım.

Meşhur Türk İslam şairi alim ve arif Osmanlı edibi Nabi’nin R.SAV.i ziyareti:

Bilindiği gibi Nabi (1627-1687) tarihleri arasında yaşamış, Urfa doğumlu, 4. Sultan Mehmet devrinde İstanbul’a gelmiş, Mustafa Paşa o zaman Halep Valisi Baltacı Mehmet Ali Paşa gibi değerli devlet adamlarına musahiplik-danışmanlık yapmış, maneviyat erlerinden büyük bir şairdir. Birçok eserleri vardır. Manevi edebiyatçı ve şairdir.

İşte bu şair Nabi, meşhur bir Osmanlı paşası ile hacca gidiyor. Genelde Osmanlı paşaları hacca gitmezler. Yerlerine paşalarını vekil gönderirler. Çünkü şimdiki gibi o zaman hacca gitmek kolay değil. 6 ayda gidip geliniyor. 3000-3500 km.lik yol yürüyerek veya atlı olarak gidiliyor Gidiş-dönüş 7 bin km. Yani o zaman zor bir yolculuk oluyor. Develerle gidiliyor. Yakıcı çöl sıcağına ancak develer dayanabiliyor. Devenin üstünde mahfil denilen bir yer var. Mahfil devenin üstünde iki odacık halinde, bir tarafında Nabi, öbür tarafında da şair Nabi’yi hacca götüren paşa var. Böylece uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra sabaha yakın Medine’ye ulaşıyorlar. Karayoluyla Türkiye’den gidilirse önce Medine’ye sonra Mekke’ye gidiliyor. 1979-80-81-82-91’e kadar hac karayolu ile otobüslerle yapılıyordu. 7 günde varılıyor, 3 günde geri dönülüyordu. Çünkü geri gelirken hiç eğlenilmiyor, günde 1000 km yol alınıyordu.

Aydınlık bir gecede R.SAV.in camisi, Mescid-i Nebevi, Ravza’yı mutahhara denilen yeşil kubbe görünüyor. O zaman hacılarda heyecan dorukta olur, kalp atışları hızlanır, ağlayan, inleyenler olur. Nabi de aynı duygularla yeşil kubbeyi görüyor. Fakat yanındaki paşa ayaklarını uzatmış, yatıyor. Yorgun ve uykusuz. Ravza’ya yaklaştıklarını gören Nabi, paşayı saygı ve edebinden uyaramıyor. Fakat bir şiirle uyandırmak ve ikaz etmek istiyor. Heyecanla dil dökülüyor ve şöyle diyor:

“Sakın terki edepten küyi mahbübi hüdadır bu, Nazargah-ı ilahidir. Makamı Mustafadır bu” cümleleri ile başlayan bir şiirle paşayı uyandırıyor. Yani manası şudur: “Paşa hazretleri; uyan, edep dışı hareketlerden sakın, çünkü Allah’ın sevgilisinin makamına geldik. Yüce Allah’ın nurunun tecelli ettiği Hz. Muhammed SAV.in Ali makamıdır burası. Uyan, uyan. Menzile geldik. Makama yaklaştık.”

Paşa bu sese uyanıyor. Nedir bu ses, bir hal mi var Nabi efendi, diyor. Nabi; Evet, evet paşam. Makamı ulyaya yaklaştık. Yeşil kubbe görünüyor. Bindenbire içimden bu mısralar döküldü diyor.

Başka şairler ne diyor:

Yeşil kubbe görünüyor, gönül aşktan çıldırıyor, bastığım yerler yanıyor Medine’nin yollarında.

-Yollarında yollarında güller açmış ravzasında.

-Medine bakar Mekke’ye gönül onun sevdasında, hu, diyor.

Çünkü şair Nabi, hakiki bir peygamber aşığıdır. Aşık maşukuna kavuşuyor. Yoksa herkes bu ravzayı görünce aynı heyecanı ve aşkı bulamaz. Nabi, paşaya, aman efendim, deveden inelim, abdestimizi tazeleyelim. Ve öyle yapmışlar. Mescide iyice yaklaşmışlar.

(Sürecek)