HİKAYE

Bu hikayeye yine Hz. Muhammed SAV.in güzel bir sözü ile başlayalım: “Elinizden geldiğince herkese ve herşeye (canlı-cansız) yardımcı olunuz. Kendiniz yapamazsanız, delalet ediniz. Yani başkalarının yardım etmesini sağlayınız. Onu da yapamazsanız tebessümle karşılayınız. Onu da yapamazsanız, niyetinizden keşke yardım edebilseydim diyerek üzüntünüzü belirtiniz. Bu da bir sadakadır” buyurur. Bakara Suresi’nin 263. ayeti Sh. 43.

“Güzel davranış, güzel söz de sadakadır. (Çünkü iyi niyete dayanır) buyurulmuştur.

OLAY:

Hz. Musa devrinde Beni İsrail zamanında 7 sene süren bir kıtlık ve yokluk oluyor. Nerede ise yeryüzünde sular kesiliyor, yağmur yağmıyor, tabiat kuruyor. Hayvanat-haşarat kuruyup fosil haline geliyor. Zamanın manevi önderleri, maddi yöneticiler çaresiz ve naçar kalıyorlar. Kendisinin Allah katındaki yerinin farkında olmayan ve halk nazarında sıradan birisi olan bir Allah dostu yalvarıyor, yakarıyor, ağlıyor, iniliyor. Neticede başımı alıp dağlara çıkayım deyip yola koyuluyor. Yolu bembeyaz kumla dolu. Yürüyemeyecek derecede yumuşak ince kumlu bir dereye ulaşıyor. İnce beyaz kumlar gözüne un gibi görünüyor. Sevinerek yere eğiliyor. Kumları un sanıp eline alıyor. Bakıyor ki, ince kum. Üzülüyor, eziliyor. Ellerini açıp “Ey ulu Allahım. Ne olurdu şu derenin kumları un olsaydı da ben de bu un deresinin dağıtıcısı olsaydım, herkese bunu dağıtsaydım. Herkes ekmeğini yese, ben de onları mutlu mutlu seyretseydim ve bana da bir parça ekmek verin deyip ben de onlarla mutlu olsaydım” diye ağlıyor. Ve damla damla akan çeşmeden abdest alıp namaza duruyor. Secdede ruhunu teslim ediyor.

Hz. Allah, Hz. Musa’ya vahyediyor. Cebrailini gönderiyor. Ya Musa, benim veli bir kulum, felanca deredeki kuru çeşmenin yanında vefat etti. Onu teşhis ve tekfin et. Yani Musa merakla bu aziz kişi kutlu inan kim ola ki bu iltifada nail oluş diye oraya koşuyor. Bakıyor ki yıllardır o toplumda yaşayan kimse tarafından fazla bilinmeyen sıradan bir insan. Emri ilahi üzerine yıkıyor adamı kefenliyor. Camiye cenazesini getirip musallaya koyuyor. Cenaze namazını kılacağı zaman bir bakıyor ki gök ehli yere inmiş. Melekler ordu halinde cenazeye iştirak ediyorlar. İğne atsan yere düşmüyor. Ama tanınan birisi olmadığından cenazede fazla insan yok.

Hz. Musa taaccüble hayretler içinde cenaze namazını kıldırıp defnini yapıyor. Sonra ulu Allah’a iltica edip şöyle diyor; “Ey benim ulu rabbim, hikmet nedir ki bu kişinin bizler tarafından bir özelliği bilinmiyor ama buna bu kutsi ilahi neden verildi, gökte melek kalmayıp yere indi.

Cenabı hak vahyediyor ki; Ya Musa, o kulum dünyanın en cömert kullarından birisidir. Vakıa sen onun bir cömertliğini görmedin ve lakin onun gönlü çok engin, çok zengin. Eğer o deredeki kumları un yapsaydım, tamamını insanlara dağıtacaktı. Ben onu dağıtmış kabul ettim ve onu sevgili kullarımın içine cennete koydum. Müjdeler olsun cömert kullarıma, buyuruyor.

Demek ki insanların niyetleri amellerinden hayırlıdır. Nice insanlar vardır ki ellerinde yokken elinde olsa ben olsaydım şunu yapardım, bunu hayra sarfederdim der. Ama Allah onlara lutfedip verince de sözlerini unuturlar da pinti halit kesilirler. Yani balı kavanozun dışından yalarlar. İslam tarihinde böylelerinin hikayeleri çoktur. Örneğin; Karun. R.SAV. zamanında giymeye elbisesi olmayan Salebe Binti Hatip bunlardan ikisidir. Neticede Karunu yer yutmuştur (Ayettir) Salebe helal olmuş 100 binlerce malı davarı devesini afet almış. Salgın hastalıklardan hepsi telef olmuş. Kokuşmuş, leşleri yağan yağmur selleri temizlemiştir. Böyleleri de vardır.

Mühim olan malı varken cömert olmak. Malın yoksa gönlün zengin olmaktır. Malı kazanmak zengin olmak zor iştir. Ama onu israf etmemek ve insanlığın hayrına kullanmak çok daha zordur. Çünkü şeytan binbir dereden bin su getirerek zenginin sadaka vermesini önler. Kur’an’da en çok sevap, hayır ehline vaadedilmektedir. Bire 10-70-100-700-1000 ve ilerisi. Bunlar ayet mealidir. Kadir Suresinde bir gecenin ihyası 83 sene 4 aydan daha hayırlı olduğu bildirilmiştir. Ah insanlar bunu bir anlayabilselerdi; ne işsiz, ne aşsız ve ne de eşsiz kimse kalmaz dünya huzur bulurdu.

-NİYETLE İLGİLİ BİR OLAY-

İYİ NİYETİN NİMETİ, KÖTÜ NİYETİN KÜLFETİNE AİT BİR HİKAYE

Ahlak kitaplarında yazılan menakıp (serüven)lerden birisi de şudur: Zamanın birinde odunculukla geçinen takva sahibi, halim selim birisi var idi. Kendisi Müslümandı. Komşu köylüleri ise putperestti. İki köyün arasında yıllanmış tarihi bir sakız ağacı vardı. Putperest köylüler o ağaca taparlardı. O ağacın dibine gelir orada meclis kurar, ayin yaparlardı. Sofi kişi, komşu köylülerin bu anlamsız inançlarına üzülür dururdu. Bir gün aklına bir fikir geldi. Ben bu sakız ağacını kesersem bu insanlar bu batıl inançtan belki kurtulurlar. Hem de o ağacı odun yapar satarsam kazanç elde ederim diye düşündü.

Ayın aydınlık olduğu bir gecede ağacı kesmek için baltasını iyice biledi. Yola koyuldu. Yolda birisi karşısına çıktı. Nereye gittiğini sordu. Önce söylemedi. Sonra o kişi ben senin niyetini biliyorum deyince, onu iyi niyetli sanıp olayı anlattı. Bu ağaç bu sapık insanların tapınağı, onu kesmeye gidiyorum dedi. Yolda sofunun önüne çıkan kişi, bu işten vazgeç diye türlü bahaneler üretti. Neticede aralarında kavga çıktı. Sofi olan kişi önüne çıkan ve o ağacı kestirmemek için kavga çıkaran kişiyi yere vurup göğsüne oturuyor, şimdi seni öldüreyim mi diyor, sırtı yere değen kişi, beni öldüremezsin. Çünkü ben şeytanım. O insanları o ağacın kutsallığına ben inandırdım. Gel seninle bir anlaşma yapalım. Sen bu ağacı kesmekten vazgeçersen insanların kazanmak için peşine düştükleri madde olan altından sana her gün bir altın yastığının altına koyarım. Sen de odunculuktan kurtulur rahat bir hayat sürersin. Ne diyorsun? Günahları başlarına varsın. Ağaca tapsınlar, deyince, aha ilk altını şimdi vereyim diyor ve veriyor, anlaşıyorlar. Sofi ağacı kesmekten vazgeçiyor. İyi niyetini bozup altına tamah ediyor. Gerçekten şeytan her sabah adamın yastığının altına bir altın koyuyor.

(SÜRECEK)