Şair ne demiş:

Naçar kalacak yerde

Nagah açılır perde

Derman erişir derde

Görelim mevlam neyler

Neylerse güzel eyler

Deme şol niçün şöyle

Yerindedir ol öyle

Bak sonunu seyreyle

Görelim mevlam neyler

Neylerse güzel eyler

(Marifetname sahibi Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri)

GİZEMLİ BİR HİKAYE

Osmanlı ve Selçuklulara gelmeden önce İslam’ı temsil eden devletlerin ve özellikle de Emevilerin ve Abbasilerin en güçlü halifesi, hükümdarı Harun Reşit’tir.

Devrinin dini ve dünyevi müsbet ilimlerde en yüksek derecede idi. Devrinin dünyası da bu günün Amerikası dersek abartmış olmayız.

Hülagu’nun Bağdat’ı işgalinde 600 bin kitabın (el yazması) Dicle nehrine atıldığı ve nehrin yüzünün mürekkepten simsiyah aktığı bilinen bir husustur. İşte böylesine kitapların bulunduğu o zamanın Bağdat’ıydı. Batıdan, Yunandan bugünün medeniyetini doğuran bilgi eserleri o zaman Arapçaya tercüme ettirilmişti. İşte Abbasilerin popüler halifesi Harun Reşit’e Fransa kralı çok az bulunan yediveren bir gül hediye ediyor. Binbirgece masallarının konu edildiği meşhur Bağdat bahçelerinden en önemlisi Bağdat saray bahçesine bu fidanı diktirdi ve bahçıvana bu gül fidanın önemli bir hediye olduğunu, buna gözün gibi bakacaksın, bütün maharetini özenle gösterecek ve bu gülü çoğaltacaksın diye Harun Reşit tembih etti.

Bahçıvan gereken özen gösterdi. Gül fidanı yerini sevdi, kısa zamanda açılıp serpildi. Padişah bahçivanı ödüllendirdi. Fakat bu arada ilginç bir olay oldu. Bahçıvanın kokusuna ve rengine doyum olmayan bu güllerden bir demet yapıp Harun Reşit’e sunayım diye gül fidanının yanına geldiyse bir de ne görsün, karşısına bir bülbül çıktı. Öttü, öttü, bahçıvanı mest etti. Bu arada bülbül ani bir hamle ile güle hücum etti ve gagası kanadı ve ayakları ile gülü darmadağın etti, mahvetti. Bahçıvan Allah korusun 18 yaşında bir oğlu ölmüş gibi üzüldü. Feryadü figan edip durumu halife Harun Reşit’e haber verdi. Özürler diledi.

Harun Reşit, senin bunda bir kusurun yok. Gül fidanını takip et. İngiliz kralının hediyesi ve hatırası, gözünü dört aç. Bundan sonra böyle bir şey olmasın, Gülü korumaya al diyor. Ha... Arkasından şunu da ekliyor. Üzülme, seni affettim. Sen görevini yaptın. Bu dünya etme bulma dünyasıdır. Nadide gülü harap eden o bülbül ettiğini bulur. Yaptığı kötülük o bülbülün yanına kalmaz. Hadi üzülme işine bak der.

Aradan zaman geçti, gül yeniden tomurcuklandı, açmaya başladı. Aynı bülbül yine güle dadandı. Fakat bahçıvan gülü korumaya aldığından güle zarar veremedi. Fakat gül fidanının çevresinde dolaşıyordu. Bir sabah bahçıvan gülün yanına geldiğinde bir de ne görsün? Kara bir yılan bülbülü kaptı ve yuttu. Bahçıvan, Allah Allah, benim yakalayamadığım bülbülü yılan havada kaptı. Allah’ın işine bak. Hani demişti ya padişah; kimsenin ettiği yanına kalmaz. Hemen durumu padişah Harun Reşit’e haber verdi. Efendim keramet buyurdunuz. Dünya bülbüle de kalmadı, belasını buldu. Yılana yem oldu deyince, oğlum buna keramet değil feraset derler. Eden bulur, inleyen ölür. İşlenen suçlar lanet halkası olup havada dolaşır, gün gelir suçlunun boynuna geçer. Bunun öyle olduğu yüzlerce kere görülmüştür. Ak dağda suçsuz koyunu karnı tok iken boğan kurt, kara dağda avcının tuzağına tutulur. Ey bahçıvan, bu dünya öyle bir dünyadır ki, hiçkimsenin yaptığı yanına kalmaz. Bu dünya o bülbülü yutan yılana da kalmaz. O da belasını bulur. Hadi işine bak der bahçıvana.

Aradan zaman geçer yılan bülbül etinin lezzetini unutamaz. Devamlı gül fidanının yanına gelir. Bahçıvan elinden geldiğince yılana dokunmaz. Birgün bahçeyi sularken yılan gül fidanının yanında fidana kendisini yanaştırmayan bahçıvanın bacağına dolanınca, bahçıvan can havliyle küreği vurup yılanı ikiye böler.

Durumu Halife Harun Reşit’e haber verir. Yılandan kurtulduk efendim der. Harun Reşit gülümser. Oğlum senin burda, bu işte bir kabahatin yok ama, yılan rızık peşinde, senin onun rızkına mani olduğunu düşünüyor. Kendini yılanın ahından koru. Bu dünya sana da kalmaz, dikkat et, hadi işine bak, der.

Aradan zaman geçer. Bahçıvan bir suç işler. Nedir suçu; aynı eserde burası yok ama, bir makalede okumuştum. Rahmetli duayen Çorum tarihi yazarı merhum noter İhsan beyefendi, (Allah rahmet eylesin. Amin) anlatmıştı; Bahçenin içinde saray hanımlarının yüzdükleri bir havuz varmış. Yüksek duvarlarla çevrilmiş. Bir gün bahçıvan, havuzda yıkanan kraliçe ve hadimelerinin gülüşmelerini merak eder, havuzun duvarına çıkar ve hanımları dikiz eder. Hizmetçiler bunu farkeder ve durum padişaha intikal eder. Bahçıvan mahkeme edilir ve idam kararı verilir. Suçu; prensin eşi ve avanesini çıplak halde seyretmek. Netice padişaha kalır. Halife Harun Reşit bahçıvanı huzuruna çağırır. Halife bahçıvana, halifenin hanımları, sultan anadır. İnsan hiç kimseyi çıplak halde seyretmez. Ama anasını hiç seyretmez. Suyun ısındı. Sen de belanı bulacaksın, der, haydi idamına hazırlan der.

İdam sehpası kurulur. Bahçıvana son sözü sorulur. Bahçıvan, son sözümü ancak padişaha, halifeye söylerim der. Keyfiyet padişaha haber verilir. Halife bahçivanın huzura getirilmesini emreder.

Halife, bahçıvana, söyle bakalım son sözün ne imiş der.

Bahçıvan söze başlar.

Efendim der. Bildiğiniz gibi yıllardır size sadakatla hizmet ediyorum. Size ve hanedana karşı en ufak bir hatam olmadı. Hatırlayacaksınız, bana bir nadide, az bulunan bir gül fidanı verdiniz ve ilk çiçeği de size getirmemi emrettiniz. Fakat gülü size getirmeden bir bülbül güle dadandı ve onu mahvetti. Durumu zatıalinize arzettim. Üzülme, eden bulur, inleyen ölür. Dünya o bülbüle de kalmaz, hadi işine bak buyurdunuz. Zamanla o bülbülü bir yılan kaptı, bunu size arzettiğimde, dünya yılana da kalmaz buyurdunuz.

Sonra yılan bülbülün eti lezzeti ile güle dadandı, bacağıma dolandı. Yılanı öldürdüm. Durumu zatı şahanelerinize arzettim. Sonra dünya size de kalmaz buyurdunuz. Öyle değil mi efendim. Halife; evet. Hepsi doğru dedi. Ben sultan anamızı havuzda yıkanırken seyretmedim. Şiddetli gürültü nedeni ile merakla havuzun duvarına çıktım. Cariyelerden birisi beni gördü. Baktım hepsi çıplak, havuzda yıkanıyorlar. Hemen oradan çekildim. Ama beni gördükleri için onları dikiz ediyorum sandılar ve bir hiç yüzünden beni cellada teslim ettiniz ve gerçekten bu dünya bana da kalmayacak. Bu alem böyle. Padişahım suçsuzum. Beni suçsuz yere idam ettirirseniz inanın bu dünya size de kalmaz. Ama beni bağışlarsanız hoşgörünüz kıyamete kadar dillere destan olur. Allah’ın rahmeti de sizinle olur. Hüküm ve ferman yüce halifemizindir. Şehidüşşüheda Hz. Hüseyin’i Kerbala şöyle buyururlar R.A.; “Cömert istemeden verendir. Kerim, intikam alma kudretine sahip iken düşmanını affedendir. Gel beni affeyle. Yüceliğini göster ve bülbül belasını buldu. Yılan belasını buldu. Ben de buldum. Ama siz bulmayınız efendim, der. İnsafa gelen halife muhteşem Harun Reşit bahçıvanı bağışlar. Olay tatlıya bağlanır.

(SÜRECEK)