Günler böyle geçerken, sarayın vezirleri Ayaz’ı kıskanmaya başlıyorlar. Başvezir olan Ayaz’ı çekememezlikten, padişah Gazneli Mahmut’a devamlı gammazlıyorlar. Sarayın önüne yaptırdığı ve her sabah saraya gelirken oraya kulübeyi uğradığını, o kulübede birşeyler sakladığı, bazı entriklaar çevirdiğini zannedip hükümdara Ayaz’ın aleyhinde geçiyorlar. Böylece gözden düşürmek istiyorlar.

Gazneli Mahmut Ayaz’ı çok iyi biliyor. Onun için alt vezirlerin dedikodularını kesmek için vezirlerle başvezir Ayaz’ı toplantıya çağırıyor ve onlara Ayaz’ın (başvezir) dürüstlüğünü isbaten göstermek istiyor. Toplantıda, vezirlere teker teker şu soruyu soruyor. Karşımıza büyük bir düşman ordusu çıktı, savaşı kaybettik. Şehre çekildik. Savunmaya geçtik. Nihayet savunmamız da kırıldı. O anda ne yapmamız gerekir. Hazinemiz altın dolu. Onu mu alıp kurtarırız, yoksa padişahın hayatı söz konusu, onu mu korur, saklarsınız, yoksa canınızı mı kurtarırsınız, yoksa istilacı komutanlara mı katılır, yalvarırsınız. Bu istiladan nasıl kurtulur, en az zararla bu varoluş-yokoluş olayını nasıl atlatırsınız, diyor ve herkes yazsın veya söylesin bana bildirsin diyor. Her paşa, vezir düşüncesini bir kâğıda yazıyor. Padişaha veriyor. Sonra da sözlü olarak yazdığı çareyi padişah nezdinde ispata çalışıyor. Bazısı; şehirdeki halkı tahliye eder, ölümden kurtarırız. Kimisi alemi ve nefsini kurtarırım, diyor. Kimisi, hazineyi alıp emin bir yere taşırım diyor. Kimisi düşmanla sulh yapar en az zararla hiç olmazsa ölümden kurtuluruz diyor. Ayaz paşa da, ben önce hakanımızı korur ve onu en emin korumalı bir yere naklederim. Ondan sonra var gücümle düşmana saldırır, ablukayı kırar, ya ölür veya kurtuluruz diye yazmış.

Gazneli Mahmut bu yazılanları anlatmaları için paşa ve vezirleri tekrar topluyor. Herkes fikrini anlatıp savunuyor, en son sıra başvezir Ayaz’a sıra gelince; Ayaz Paşa’ya neden önce hazinedeki altınları korunmuş bir yere taşımıyorsun da önce padişahı kurtarırım diyorsun ve sonra düşmana hücum eder ya ölür ya da öldürür kurtulursunuz diyorsun. Sebebini açıkla, deyince, Ayaz (Veziriazam) şu cevabı veriyor: Arkadaşlarım vezirler ağacın dallarını kurtarmaya çalışıyorlar. Ben ise ağacın kütüğünü kurtarmaya çalışıyorum. Kesilen dallar yerine gelir, çalınan altınlar yerine konabilir, eğer hakanımız sağ olursa... Fakat ölürse, altın da boşa gider, ağacın kökü de, der ve Gazneli Mahmut’a olan bağlılığını isbat eder. Kalbindeki yerini pekiştirir.

Gazneli Mahmut, peki Ayaz, sarayın önündeki kulübede ne yaparsın, her gün orasını ziyaret edersin, orada ne saklarsın, der. Ayaz da, sebebini şöyle anlatır; Padişahım, dünyada herşey emanettir. Makam, mevki, mal, hatta canlarımız, bir gün emanetler iade edilecektir. Ben köyümden gelirken çoban elbiselerimi, çarığımı, değneği, kepenek azık çantası vs aldım, o kulübeye yerleştirdim ve ziyaretimin sebebi ise, hergün kulübeye varıyorum, o eşyalarıma bakıyorum. Siz benim aslımsınız, sizi unutmadım, size bakıyorum, hizmeti, hakanıma bağlılığımı çoğaltıyorum. Padişahın iki dudağından çıkan bir sözle vezir ve veziriazam, başvezir oldum, ikinci bir sözle kizir, hizmetçi hatta ölüme bile mahkûm olabilirim diyorum. Onları hiç unutmadığımı eşyalarıma sesleniyorum. Ey nefsim, bir zamanlar ben çarıklı, kepenekli, eskili, fıskılı elbiseli bir koyun çobanıydım, şimdi koskoca bir imparatorluğun başviziriyim. Ama unutma, sen bir değirmencinin çoban oğlusun diyor ve nefsimi kırıyorum. Tevazu içinde, alçakgönüllü olarak halkıma hizmet ediyorum, diyor, Gazneli Mahmut emri veriyor. Kulübenin kapısını kırıp orada ne olduğunu öğrenin ve buraya getirin diyor. Dediğini yapıyorlar, gerçekten eski elbise, çarık, kepenek şapka, değnekten başka bir şey yok.

O zaman Gazneli Mahmut, Ayaz Paşa’yı kıskanan ve onu padişahın gözünden düşürmek için binbir düzenbazlıklar yapan diğer vezirlere Ayaz’ın üstünlüğünü ispat ediyor ve onlara şunu söylüyor;

Bakınız, bu dünya padişah da olsan, vezir de olsan, kizir de olsan, musallada er kişi niyetine diyorlar. Onun için malına güvenme bir kıvılcım kafi gelir. İskemlene dayanma, altından kayar. Güzelliğine inanma bir sivilce yeter. Yiğitliğine aldanma bir kramp seni yere serer. Han da hamam da mülk de hepsi yolcudur, yolcu yolunda gerek.

İşte bu sırrı Kur’an’dır

Küllü ben aleyha fandır (herşey fanidir)

İki kapılı bir handır

Konan göçer, kalan olmaz.

Gazneli devletinin ulu hakanı Mahmut Gaznevinin hikmetli öyküsüne devam edelim...

GAZNELİ MAHMUT’UN KARA EŞEK ÖYKÜSÜ

Öykünün adı Kara Eşek olsa da, ibretli bir olaydır. İnsanların her işi yerinde ve zamanında yapmalarının ölçülü ve kararlı davranmalarının önemini vurgulayan bir hadisedir.

Bazı insanlar her konuya aynı hassasiyeti gösteremezler. Belki içlerinden bir dürtü belki aldıkları aile terbiyesi eğitimi, yöresel, ulusal, hatta uluslararası geniş hinterlandının verdiği özellikle bazı konulara daha duyarlı ve daha eğilimli olurlar. İlgi alanlarını alakadar eden hususlara yönelirler.

Gazneli hükümdarının en önemli özelliklerinden birisi de insanlar arasında gösterdiği hak ve adalet anlayışını, hayvanlar ve diğer canlılara, hatta tabiata, doğaya, özellikle ağaçlara da gösterir olmasıdır. İnsanlara yardımcı olarak yaratılan evcil hayvanların haklarını korumak için denetimler yapan bir hükümdardır. Gazneli Mahmut, inek, öküz, at, katır, eşek, deve hatta evcil köpeklerin haklarının korunmasına dair kanunlar çıkaran birisiymiş.

Mahmut Gaznevi, zaman içerisinde şehirde, köyde, kırsal alanlarda tebdili kıyafet bazen üniforması, bazen de avanesi ile denetimler yapar, hayvanlara yapılan eziyetleri cezalandırırmış.

Bir gün, kırsal alandaki bir yerleşim yerinden geçerken bir kara eşeğe fazlaca yük yüklenmiş. Üstüne de sahibi binmiş. Terkisine, arkasına da çocuğu bindirmiş. Hayvan ağır yükün altında inleyerek giderken önü yokuşa sarmış. Eşeğin sahibi eşekten inip onun yükünü hafifleteceği yerde ona değnekle vurmaya başlamış. Bu olayı gören Gazneli Mahmut Han, yanındaki korumalarına veya askerlere şu adamı durdurun ve yanıma getirin emrini veriyor.

Adamı getiriyorlar. Eşeğin sahibine bir kamçı yapıştırıyor. Adam vay anam, diye bağırıyor. Gazneli vurduğu adama,

-Niçin bağırıyorsun deyince,

-Canım yandı padişahım diyor.

-Peki, ağır yük altındaki eşeğe durmadan vuruyorsun, onun canı acımıyor mu?

-Acıyordur hakanım.

-Peki, o niye bağırmıyor.

-Dili yok ki bağırsın efendim.

-Öyle mi... Onun dili, senin de dinin yok. Merhametin yok. Hayvanların hakları ile ilgili kanun hükümleri size ulaşmadı mı?

-Ulaştı efendim.

-Peki, niçin kanunlara uymuyorsun. Kanuna aykırı hareketlerinin cezasını söylüyorum, dinle.

Bu eşeği istirahate çekeceksin. Günde üç öğün yemini, suyunu verecek, tırmarını yapacaksın. Haftada bir gün karakola bu işleri yaptığına dair rapor sunacaksın. Her ay zabıta gelecek, bu hükmü denetleyecek. Seni altı ay bu işleri yapmak üzere cezalandırıyorum. Haydi görev başına, diyor.

(SÜRECEK)