Yine bu yazılarımızda bazen insan aklının sınırlarını aşan sınırları içinde barındıran gizemli, gizli hikayeler de olacaktır. Bunların bir kısmı feraset, aklın üstünlüğü, bir kısmı keramet, evliyaların Allah’ın izni ile gösterdikleri harikulade, fizik ötesi haller de olacaktır. Buna gizemli ve ibretli olaylara ait hikayeler denmektedir. Duygusal okuyucuyu düşüncelere sevk eden, bazen eğlendiren, bazen duygulanıp ağlatan, bazen de heyecanlandırıp neşelendiren türden olayları da içerecektir. Bu yazı dizisini okurken bu olayların bizim de başımıza gelebileceğini dikkate alarak şahsi ve toplumsal olarak değerlendirmeli, ona göre bize düşeni almalıyız.

Güzel ve eğlenceli, ibretli yazılarımızın okunması ve yeterince yararlanılması dileğiyle, hikayelerin anlatımına başlıyoruz. Yazmak bizden, okumak sizden. Hidayet ve inayet, kurtuluş ve yardım Hz. Allah’tandır.

Hikaye: 1

İLİM VE İRFAN ÖRNEĞİ

ÜMMİ SİNAN’DAN BİR OLAY

Ümmi Sinan-İbrahim: M.1551-İstanbul

Ümmi Sinan Halvetiye tarikatının Sinaniyye şubesini kuran, aslı Bursalı veya Karamanlı değerli alim ve irfan ehli bir zattır. Neden alim olduğu halde Ümmi (okumamış) denmiştir. Alim olduğu halde ilmini ancak irfan yoluyla gösteren, münzevi bir hayatı, tasavvufi bir ömrü tercih ettiği için kendisine ümmi denmiştir. Aslında bilgin bir zattır. Keramet ehlidir. Burada yeri gelmişken şunu da ifade edeyim; hikayelerimizde bu gibi isimler geçebilecektir. Merak eden okuyucularımızın bu isimlerle ilgili biyografik bilgileri internetten öğrenmeleri mümkündür. Onun için bizim maksadımız bu yazı dizisinde biyografik bilgi vermek değil, ibretli hikayeler sunmaktır.

Ümmi Sinan: İlim ve irfan ehli bir zattır.

İlim; okuyarak, öğretim ve eğitim usulleri ile elde edilen bilgi, buna sahip olana bilgin, alim denir.

İrfan; İlmin ötesinde, manevi bilgilere de sahip olmak, ilahi bir vergi, feyz olarak kainatın sırlarını Allah’ın izni ve bildirmesi ile bilme, bu ilme sahip olana da arif denir. Alim de; arif de çalışarak olunur. Durup dururken hiçbir bilgi, hiçbir şey gökten zembille inmez. Alim alınteri, göz nuru döker. Arif de ilimle, ibadetle emek sarfederek elde edilir. (Osmanlıca Türkçe Lügat, sh.445)

Şimdi bu çerçevede hikayemize göz atalım.

Ümmi Sinan zamanın alimleri ile tartışmaya girmez. İlim ve bilgi yaşanmak için elde edilir. Mühim olan bilgiyi yaşamaktır anlayışı ile hareket eder. Dolayısıyla yaşadığı devirde halkın fevkalade teveccühüne mazhar olur. Amacı Allah’a kul olmak, halka hizmet etmektir. Ümmi Sinan’ın sevenleri çoğalınca Devlet-i Âliye’nin özellikle resmi ulemanın dikkatini çeker ve hakkında şikayetler başlar. Ümmi Sinan’ın dergahı teftişlere uğrar. O zaman da tarikatlar bir sivil toplum kuruluşu olmakla beraber, devlete bağlı, denetime tabi bir kuruluştur. Olay asrın Şeyhülislamı, Diyanet reisine ulaşır. Teftişler sıklaşır ama hakka, halka ve devlete muzır bir hal tespit edilemez. Çünkü yoktur. Ancak Ümmi Sinan’ın sevenleri rica eder. Bu ahvali Şeyhülislamla görüşsen de üzerimizdeki manevi baskı kalksa derler. Töhmet ne; isnat edilen suç ne? Cahil olduğu halde halkı yanlış yönlendiriyor. Aslında Ümmi Sinan çok alim ve ariftir.

Sinan sevenlerinin ricası üzerine bir gün meşihat makamını -Şeyhülislamlık- ziyarete gidiyor. Bir soru soracak o vesile ile de hakkındaki isnatlara cevap verecek. İşin aslını Şeyhülislam’a anlatacak. Mesele bu.

(SÜRECEK)