Hz. Muhammed SAV.in pak yaşantısından ahlak ve karakter numuneleri (örnekleri):

R.SAV. ve onun raşit (olgun-değerli) halifeleri ve sahabilerinin devrine, asrı saadet, mutluluk zamanı denir.

Halkın problemleri R.SAV.e sorularak çözülürdü. Müşkil, zor durumlarda, cenabı hak hazretleri Hz. Muhammed’e konunun halline dair ayetini veya ayetlerini gönderir, sorunlar çözüme kavuşurdu. Allah resulünün devrinde peygamberin yaşantısı büyük bir çoğunlukla halkın da yaşam tarzı olur, hani derler ya kurt kuzu ile yürüyor, işte ortamdaki huzur o zaman öyle idi.

Bundan dolayı o zamana mutluluk asrı, anlamında Asrı saadet denmiştir. Çünkü o zamanın son derece ekonomik çıkıntılarına, yokluklara ve kıtlıklara rağmen eşi görülmemiş bir bölüşüm ve yardımlaşma sergilenmiştir.

Nerde ise, namus ve şeref dışında “Benim malım senin malın” anlayışı ile hareket edilmiş. Hiç kimse aç açık madur olmamış. Zenginde kerim, cömertlik ve şükür; fukarada kanaat ve sabır hayat tarzı haline gelmiştir. Herkes malından, canından, namusundan, şerefinden, geleceğinden emin, adil bir yönetim.

R.SAV. efendimiz Medine’de o zaman 10 bin nüfuslu, bir tek aç varsa onu doyurmadan üç gün aç kaldığı halde önce o aç kişiyi doyurur, sonra kendisi ihtiyacı kadar yerdi. Şimdi. Hz. Muhammed SAV.in cömertliği, bölüşüm, paylaşım ve yardımlaşmada bir benzerinin olmadığı bir örnek sunuyorum.

Ben anlatacağım bu olayı Almanya’nın Münih kentinde (İmmenstadt kasabası) veya Bavyera eyaletinin Agusburg Üniversitesi Öğretim Üyesi, ismini tam olarak ifade edememiş olabilir. İlahiyat profesörü ve altı lisan bilen Henri adındaki bir papazdan da (Hıristiyan din adamı) aynı zamanda o vakitlerde Bosch fabrikalarının danışmanı idi. Üç dört kere birarada olduk. Öğrencileri ile (özellikle Türk öğrenciler) beraber Hz. Muhammed SAV. ve İslamiyet, Hz. İsa AS ve Hıristiyanlıkla ilgili ilginç soru ve cevaplarla geçen sohbetlerimiz oldu. Anlatacağım olayı sayın Prof. Henri; Bana anlatarak Hz. Muhammed SAV.in bölüşüm ve paylışımda kendine ulaşılmaz bir ahlak sergilediğini, “Hz. Muhammed’in gerçek peygamber olduğuna yüzlerce kanıtın yanında bir tek bu olay bile onun hak peygamber olduğunu kanıtlar” demişti.

Ben de ona, “madem böyle de neden müslüman değilsiniz” deyince; (bilemeyiz belki de iman ehlidir) bana şu gerçek cevabı vermişti; Kur’an’a ve Hz. Muhammed’in yaşamına bakıyorum. Gerçek din İslam’dır diyorum. Müslümanların yaşantılarına, eğrilik, büğrülük hallerine bakıyorum. Bunlar dinlerine yürekten inansalar, inandıkları ve peygamberleri gibi yaşarlar. Düşünüyorum kendi kendime, aynı hal Hıristiyanlarda da var. Birbirlerinin hak, hukuk, devlet, millet, kamu haklarna Hıristiyanlrın özellikle Avrupanın daha saygılı olduğunu sizler de burada görebiliyorsunuz. Fakat bu durum Alman devletinin onyıllar boyu hukuk ve kanun sistemleri ile kalıtımsal hale geldiğini düşünüyorum.

(SÜRECEK)