İslam’da siyasetin özü şu temellere oturmalıdır;

1-Demokratik olmalıdır. En az halkın çoğunluğu ile seçilmelidir.

2-Bazı düşüncelere göre Ehlibeytin, R.SAV.in soyundan özellikle Hz. Hüseyin’in soyundan gelenler Seyyid olanlar yönetici olmalıdır. Bunlara göre Ehli Beyt’ten gelenler masum imamlardır. Ama Kur’an’ın özünde ve R.SAV.in söz ve davranışlarında b konuya dair net açık bir örnek yoktur. Ancak yorum farklılıkları nedeni ile bu sonuca varanlar mevcuttur. Tam olmamakla beraber bir örnek İran gösterilmektedir. İran meclisinin ve beyin takımının hepsinin Seyyid olduğu da söylenemez. Çünkü bu sistemde Fars+İslam kültürünün etkileri vardır. Ama tamamen İslami bir yönetim denemez. Seçim usulleri istişare danışma esasına dayanmakla beraber kendi nev’i şahsına münhasır bir sistemdir.

3-Yönetici, mutlak Ehlibeyt ve liyakatlı olmalıdır. Çünkü gerek ayetle ve gerekse hadislerde işin ehline verilmesi şarttır. (Nisa 4/59) Ulülemre itaat emredilmiştir. Ehliyet ve liyakat, beden ve ruh sağlığı esastır. Akıl, fikir, bilgi, kültür, güçlü hafıza, zeka üstünlüğü, son derce merhametli, gönül zenginliği azim, kararlılık vs gibi özelliklerin yöneticide başlangıçta ve devamlı olması gereklidir.

4-Yöneticide olmazsa olmaz şart; adalet ve dürüstlüktür. (Sad suresi 26-28 ayetler) Allah’ın tayin ettiği ölçülerden asla sapmazlar. Hz. Ömer gibi adil olacaklardır.

Zulüm, en büyük günahtır. Zalime bir koyun tanesi bile teslim edilemezken, bir devlet idaresi asla bırakılamaz. Allah’a, peygambere ve içinizden seçtiğiniz yöneticilere itaat ediniz. Nisa, 4/59. Neticede; ana-baba evlatlarına ne ise devlet de halkına ayırımsız o olacaktır. İnanan-inanmayan adalette eşittirler. Gruplara, devlete isyan etmedikler isürece adaletle muamele edilecektir.

5-Halkın haksız ve adaletsiz yönetime karşı tavrı ne olmalıdır. Kuşkusuz, seçilmiş olan yönetim hak ve adalet üzere bulunacaktır. Yönetimin hak ve adaletten ayrılması (sehven, hataen veya kasten) durumunda halkın istişare kurulları (meclis, hükümet, yargı, duayen alimler gibi) yöneticiyi veya yönetimi uyarmaları gerekir. Bugünün modern anayasalarında bunlar ayrı ayrı sayılmışlardır. Gene anlamda bu maddelere baktığımızda kahır ekseriyetinin İslami öğretilere uygun olduğunu görürüz.

Neticede; İslami yönetim, istişare, seçim esasına dayanır. Beğenilmeyen yönetim bir müddet sonra seçimlerle değiştirilir. T.C. devletinin bilhassa Atatürk’ün 1923’de kurduğu devlet ve bugünkü sistem yöneitmle ilgili olarak istişare (kapalı oy, açık tasnif, herkesin oy hakkı var) esasına en uygun şeklidir. İnsan hak ve hürriyetlerine daha çok değer veren yönetim şekilleri de dünyda mevcuttur. Fakat Allah’ın haram kıldığı (içki, kumar, zina, faiz) gibi bazı emirleri ihtiva etmediği için tam İslami sayılmazlar. Vakıa, içkinin, kumarın, zinanın, tefeciliğin zararlarını bilir ve önleyici veya zararlarını giderici tedbirleri alır ama bunları insanların kendi iradelerine bırakırlar. Yani günah mehfumunu yok saydıklarından İslami yönetim özelliği taşımazlar.İbadetleri özellikle kişisel hak ve hürriyetlerinin önünde bu ilahi emirleri bir engel gibi görmeleri yanlış bir düşüncedir. Bu hususları teker teker ele alınıp incelendiğinde bunun bu yasakların ne kadar doğru ve insanları pisliklerden koruyucu tedbir oldukları net olarak görülecektir.

(SÜRECEK)