AHLAK (3)

İnsan sevgisi ve saygısı ahlakın özüdür. Allah’ın kutsal sözüdür. Bunu öğretimle, eğitimle temin etmeden, diğer ahlak kurallarını hayata geçiremeyiz. Çünkü temel insan sevgisidir. Bu insanlığın ortak amacıdır. Herkes aynı kanı, aynı canı taşıyor. Herkesin bedeni ve ruhi arzu ve istekleri aynı. Gaye şu, geçici dünyada insanca yaşamaktır. Bunun için bütün önyargılardan arınmış bir bakışla tüm insanlara aynı gözle bakmaktır.

Bakınız bu konuda yüce Allah’ın sonsuz rahmetinin bir göstergesi: “Her sabah güneş doğuyor, bütün kainatı aydınlatıyor. Allah’ın havası herkesi ayırımsız kaplıyor. Taksimatta herkes eşit. Sen inkarcısın, sen asisin, sen Allah’ın nimetini yiyor, onu inkar ediyorsun öyle ise sana güneş, hava, su, toprak yok demiyor. Kim? Ulu Allah. Nankörlüğün hesabı var mı var, ama bunu Allah kendi soracak. Bize yargılama, peşin hükümle karar verme yok. İşte buna insan sevgisi, insan saygısı denir ki, iyi ahlakın ön şartı budur. Yani 72 buçuk millete Allah’ın kutsal varlığı olarak bakmak ve ona göre muamele görmek gerekir. Şu da bir gerçektir; Cani, zalim, vahşi bir insana iyi bir gözle bakmak elbette ki zordur. İlla da kötüye iyi diyeceksin diye bir ahlaki kural yok. Ancak küfretmek, lanet okumak, o zalimi insan hak ve hürriyetlerinden zalim olmasına rağmen, insan olduğundan dolayı insanca muamele etmek ahlakidir. Buradaki ahlakilik yargısız infazdan, insanları korumak, önyargı, peşin hüküm, araştırmadan, anlayıp dinlemeden “Köroğlu gözün kör olsun” dercesine hareket etmenin ahlaki olmadığı bilincidir. Aslında bu ahlaki kural sadece insanlar için değil, bütün yaratıklar, hayvanat, haşarat, doğa ve doğada bulunan canlı-cansız aslında kainatta cansız varlık yoktur, tüm Allah’ın yarattıklarına iyi bir niyetle bakmanın ve ona göre davranmanın ön şartıdır.

Örneğin; doğayı kirletmek, sulara pislik ve atık madde atmak, yolları pisletmek, parktaki çiçekleri ve yeşillikleri koparmak, bunların hepsi insana gösterilmesi gereken saygının doğaya da gösterilmesinin bir ahlaki kural olmasının bir doğal sonucudur.

2-SEBAT VE METANET

Güzel ahlakın ikinci kuralı sebat ve metanettir.

İnsani vazifelerin temeli 5’tir.

1.Dinimize karşı olan görevlerimiz.

2.Kendi şahsımıza karşı olan vazifelerimiz.

3.Ailelerimize karşı olan görevlerimiz.

4.Vatana, millete karşı görevlerimiz.

5.Bütün insanlığa karşı olan vazifelerimizdir.

Bu maddeler kendi içinde kısımlara ayrılırlar.

Konu güzellik ve çirkinlik açısından ele alındığında, güzelliklerin, güzel ahlakın başında sebat ve metanet gelir.

1.Sebat ve metanet; bir konuyu, bir meseleyi, herhangi bir hususu bütün yönleri ile düşünerek, araştırarak, en akıllı ve mantıklı, en doğru düşünceye ve fikirlere dayandırılarak verilmiş olan kararımızdan –neticesi bilinmeyen- veya bilinen bir karardan dönmemek, o hususta kararlılık göstermektir. Bu kararın uygulanmasında dayanıklılık gösterilmesine, hükümdeki ısrara da metanet denir. İnsan iradesinin muradının bu husustaki en olgun terbiye şekli sebat ve metanettir. Sonuç defaatle olumsuz bile olsa haklı ve doğru kararda sebat ve metanet mutlaka kişiyi zafere ulaştırır. Metanetli adama metin, dayanıklı, kararlı insan denir. Kararlılıkla inatlığı birbirine karıştırmamalıdır. İnat kuru iddianın sürdürülmesi, bencilliğin, egoistliğin görünen şeklidir. Sebat ve metanet ise verilen doğru kararın dürüstlükle icrasıdır. Bilhassa amir durumunda olan üst ve alt düzey yöneticileri, her kademedekiler bu özelliği taşımak zorundadırlar.

husus Kur’an’da da bildirilmiştir; “Veşavirham filemri feiza azeme fetevekkel alellah innellahe yuhibbül mütevekkiliyn” Ali İmran 159, sh 70. Bir husus hakkında karar verdiğinde onlarla istişare et, danış, karar verilince o kararda sebat ve Allah’a dayan, Allah’a güven. Çünkü Allah kendisine tevekkül edenleri dayanan ve güvenenleri sever, buyurur.

(SÜRECEK)