Kader ve kaza, ilahi irade ile kulun iradesinin birleşmesi ile ortaya çıkar. Kul çalışır, çabalar, Allah onun karşılığını yaratır. Hiçbir ameli asla zayii etmez. Kul iradesi ile günah işlerse tevbe etmezse, hak ise ödemezse elbette ki bedelini öder. Yani cezasını çeker. Kur’an’da kader ve kaza ile ilgili direkt ve özellikle dolaylı onlarca ayet vardır. İman ayetinde Bakara 2/177-285, Nisa 4/136, kader geçmemekle beraber Kur’an’ın muhtelif ayetlerinde (25 yerde) geçmektedir. Kur’an bir bütündür. Bütün ayetler çeşitli yönleri ile birbirleri ile delalet yönü ile alakalıdır. Bunun için bir ayeti diğer ayetlerden soyutlayıp tek başına yorumlamak sağlıklı bir yorum olmaz. Yoruma ihtiyaç olmayacak kadar zahir, açık manalı ayetleri anlamak daha kolaydır. Allah’ın varlığı, birliği, Hz. Muhammed SAV.in peygamberliği, kitaplar, melekler, peygamberler vs. gibi hususlardaki ayetler açık ve nettir. Bunların yoruma ihtiyaçları yoktur. Demek ki kader; Allah’ın sebebe bağlı olan ve bir nedene bağlı olmayan veya bizim anlamadığımız iradesi ile kulun hür iradesi ve istem dışı hareketlerinin birleşmesi sonucu ortaya çıkan bir olaydır. Kaderin muhatabı insan, cin, şeytan ve melektir. Şeytan günah küpü, melek saf ve hayır küpü, cin ve insan ise, hem sevap hem de günah işleme yanı, melekiyet ve şeytaniyet sıfatlarının üzerinde bulunduğu sorumlu varlıkların, bu bakımdan kader bunları ilgilendiren bir husustur.

Kader, kulun sınırlı bilgisi ile ulu Allah’ın sınırsız bilgisinin insanın kudretini aşan bir husustur. Kul kendi niyet ve kudreti oranında sorumludur. Aksi halde sorumlu olmaz. Çünkü Allah Bakara suresinin son ayetinde bunu apaçık bildirmiştir (2/285) “İnsan kaderinden kaçamaz” sözü kulun iradesi dışında cereyan eden olayları anlatır.

Netice:

Kader: Ulu Allah’ın dilemesi, olacak olayları ezelden bilmesi.

Kaza ise; bu olayın sebepli ve sebepsiz oranda ortaya çıkması, olayın olmasına da kaza –olan olay- denmektedir.

Kesin olan şudur: müsbet veya menfi, istenen ve istenmeyen hoşa giden ve gitmeyen olaylar, Allah öyle olsun diye değil, ulu Allah’ın insanların iradelerine taalluk eden hadiseleri ezelden bildiği için öyle olacak diye yazmasıdır. Yani, olay Allah yazdığı için değil olmuyor. Allah bildiği için yazıyor. Eğer böyle olmasaydı, o zaman herşey Allah’ın dilemesi ile olsaydı, günahların işlenmesini Allah istiyor olurdu ki, bu asla caiz değildir. Allah hayra razı, şerre razı değildir. Böyle olsaydı ceza ve mükafatın, ödülün cennetle cehennemin bir farkı kalmaz, hatta kainat ve insan yaratılmazdı. İslam’da kader ve kaza itikadının esası budur. Özellikle ehlisünnet velcemaat denen hanefi ve malturidi itikadı buna nafıktır, bunu anlatır. 1500 senedir bu böyle itikat edilmiştir. Bugün de böyledir.

Değerli kardeşlerim, 2017 Ramazan ayının başlangıcından beri araştırma ve incelemeye dayalı İslam itikadının inancının esasını anlatan onlarca eseri okuyarak, sözün özü haline gelen bilgileri siz kıymetli okurlarımıza sunduk. İslam itikadına ve inancına aykırı, bilerek bir tek kelimeyi yazmadım. (Allah korusun, aksi küfürdür) sehven bir eksiklik veya noksan açıklama gibi nedenlerle kusurlar olmuşsa önce ulu rabbimden affımı, sonra siz kıymet biçilmez okurlarımızdan özür dilerim.

Bu yazı serisinin başında ve ara ara belirttiğim gibi bu yazının ana amacı, insanları, müminleri ebedi cehennemde bırakacak olan küfür bataklığına düşmekten korumak. Hak yolu göstermek, dünya ve ebedi aadete cennete ve cemale onlara sizleri ulaştırmak gayretidir. Çünkü inanç temeldir, özdür, direktir, asıldır. Bunlarda amentü dediğimiz Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe, kadere ve hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna şeksiz- şüphesiz, pürüzsüz, alternatifsiz, yani katıksız kalp ile tasdik, dil ile ikrardır. Bu olmazsa yapılan bütün hayırlar, iyilikler, ibadetlerin hiçbir değeri yoktur. Bu ayet gereğidir. Önce iman, sonra amel, iş, ibadet, hayır ve hasenattır.

Eğer iman korunarak ahirete göçebilirsek, ebedi saadet cennet ve cemal (ulu Allah’ın tecellisi, görülmesi) inananlarındır. Eğer inanç yoksa Allah korusun ebediyen yandı ha yandıdıdr. Üzerinde kul hakkı, Allah hakkı, ibadetlerden borcu olanlar bu borçları ile ahirete göçerlerse, elbette ki iyiliklerle kötülükler eşit değildir. Kötülüklerin bir bedeli, cezası olacaktır. Unutmamalıdır ki, Allah’ın affı her an cari, geçerlidir. Allah dilerse iman sahibini af edebilir. Ama iman yoksa, asla ve asla kurtuluş yoktur. İşte, bence bütün dünya ve ahiretle ilgili yazılan çizilen, anlatılan, yapılan her hayırlı hareketlerin en önemlisi insanların ebedi hayatını kazanmaları ve ebedi azaptan kurtulmalarıdır. İşte bu yazı dizimiz de naçizane bu amaç için kaleme alınmıştır. Ne mutlu, bu saadete erenlere, ibret alıp tedbirini alıp iman ehli olanlara. Rabbim hidayet versin, uyandırsın gaflete ve hataya düşenlere.

(SÜRECEK)