KADER VE KAZA

İslam alimlerini terleten, anlatılması ve anlaşılması çok zor olan ilahi hikmetin doruk yaptığı konu, İslam’da ecel, rızık, kaza ve kader meseleleridir ki, kadere inanmak İslam itikadının esasındandır, şarttır, zaruridir. Kaderi inkar küfürdür. Kader, ölçü demektir. Kader, tağdir edilen hususlara kader, takdir edilen, hudut biçilen olayın zamanı gelince ortaya çıkmasına, zuhuruna da kaza, olan olay denir. Yani birisi (kadir), hüküm, ömürü kaza ise icra yerine gelmek veya getirilmektir. Bu görüş, ehlisünnet velcemaat dediğimiz, maturidi ve eşari kelam alimlerinin tesbitidir. Değişik görüşler de vardır. Kaderin esası “inna külle şeyin haleknahü bikaderin” ayeti ki manası, “Bir herşeyi bir ölçüye kadere göre yarattık” emridir.

Kader ulu Allah’ın kudret ve tekvin sıfatlarının bir zaruri sonucudur. Takdir ve tayin yetkisi ulu Allah’a mahsustur. “Ma yefalü ve hülla yüselun” ayeti yüce Allah’a fiillerinden ve işlerinden, takdirinden sual edilemez. Buna halk dilinde “hikmetinden sual olunmaz” denir. Bilhassa aklın ermediği, mantığın çalışmadığı olaylar karşısında “aciz insan, muciz, olağanüstü olay” karşısında hayretini ve aczini zayıf ve cılızlığını, imkansız ve kuvvetsizliğini ifade eder. Örneğin; bir kadın niçin kadın, bir erkek niçin erkek yaratılmıştır, veya yılan niye bir insan değildir. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Irklar, cinsler, şekiller, varlıklar, memleketler, doğa, sema, arz vs hepsi aynı kanuni ilahinin akıl ermez sebep ve hikmetine bağlı takdir, kader olayına bağlıdır. Yani kaderin varlığı aklen ve naklen sabit, hikmeti ve sebepleri değişik, çoğu zaman aklın ve mantığın iflas ettiği teslim bayrağını çekip, aman yarabbi dediği işlerdir.

İslam alimlerinin özellikle inanç, itikat, kelam, akıl ve mantık alimlerinin sosyologların, psikologların, fen ve teknolojinin en çok ilgi alanıdır. Kader meselesi, kaderin bir sebebe bağlı olarak tecellisini anlamak bir dereceye kadar mümkündür. Ama tamamını anlamak mümkün değildir. Örneğin trafik kazaları, ecel ve rızık konuları bir noktaya kadar sebebe, tedbire ve temkine bağlıdır. Hız, ölüm getirir. Acele giden ecele gider. Yolların fiziki yapıları, sürücülerin tedbirli ve tedbirsiz davranışları kaderi etkiler ve insanı sorumlu hale getirir. Onun için sebepsiz yere bir kişiyi bir terörist öldürür de, -ne yapıyım, senin kaderin bu, senin ecelin benim elimdeymiş, demesi ve işin içinden sıyrılması ve cezadan kurtulması, ne bu dünyada, hele de ahirette kurtulması asla ve kat’a mümkün değildir. Bu kaderin sebeplere bağlı yönüdür. Bir de elinde olmayan sebebini bilmediğin olaylar vardır. Düz yolda düşüp bir yerin kırılması veya ölmesi, yukarıdan bir kurşunun isabet etmesi veya damdan bir kiremidin başına düşmesinin de bir tedbir yönü olabilir. Ama hiçbir sebebi olmadan cereyan eden olaylara ne demeli? Uçak 5 bin metreden düşüyor, yan yana oturan iki yolcudan birisi yanarak ölüyor, diğeri kurtulabiliyor. Daha bunun gibi nice olaylar. İşte onun için işin başı ve sonu mutlaka ulu Allah’ın takdirine v dilemesine ve yaratmasına dayanıyor. Bu bakımdan her türlü tedbiri alsan sebeplere sarılan bile yine olacak, oluyor. İşte buna katıksız kader denir ki, buna iman farzdır.

Kader olayı Allah’ın sıfatları yani ulu Allah’ın sahip olduğu ve Allah için olmazsa olmaz olan sıfatları ile ilgili bir olaydır. Özellikle ilim bilmek, irade dilemek, tekvin yaratmak, kudret -herşeye gücü yetmek-, ulu Allah için imkansızlık diye bir şey olmamak, sıfatları kader ve kaza ile yakınen alakalıdır.

İnsanların iradelerine bağlı iş ve eylemleri hem sorumluluk getirir hem de olayın vukuu, ulu Allah’ın bilgisi içinde ve onun yaratması ile olmaktadır. Hiçbir hareket kainatta tesadüfi, kendi kendine oluşmaz, sebepsiz ve yönetimsiz sandığımız her olay Allah’ın izni ve dilemesi, yaratması ile olur. Eğer o olaya kulun dahli varsa, bundan dolayı kul mesuldür. Sorumluluk sevap ve günah buradan kaynaklanmaktadır.

(SÜRECEK)