“Güneşin üzerimize doğduğu gün hangisidir ya resulallah?”

“Cennete girdiğiniz gündür” buyurmuştur. Kainatta hiçbir insanın ebedi cehennemde kalmaması bu geçici dünyada öbür dünyada mutlu olmaları amaçlanmıştır. Kırmadan, dökmeden, incitmeden insanları bu gerçeğe yöneltmek en büyük mücahede, hayırlı gayret sayılmıştır. Azıcık düşünen her akıllı insan Allah’ın varlığını ve ona imanın zorunluluğunu hemen anlar. Peki muannit, inatçı ve kibirli, kendini beğenmiş insanların bu gerçeği görememeleri nedendir? Araştırmalara göre, insanoğlu maalesef sorumluluktan kaçmak, zevk ve sefanın tuzağına düşmek, devekuşu gibi başını kuma gömüp aydınlığı yok sanmak, dünyanın şeytanın ve kötülüğü emreden nefsin esiri olduklarından iman edememektedirler.

Bütün bunlara rağmen Allah’ın varlığının akli delillerinden bazılarını sunmak isterim ki, bunlar benim değil, yüksek İslam âlimlerinin ayeti kerime, hadisi şerif ve akıl ve mantık kurallarının temel oluşturduğu esaslardır.

Allah’ın varlığının akli delilleri:

Genel anlamda anlatmak gerekirse, herkes aklın önemini bilir. Akıl insana Allah tarafından verilen en büyük nimettir. Bütün hitaplar, akla yapılır. Bütün sorumluluklar akıllı olanlara yüklenir. Din de öyledir. Allah inancı da öyledir. Çünkü İslam dini aklı esas alır. İslam’da genel kuraldır; La akla fiddiyn. Aklı olmayanın dini yoktur. Yani aklı olmayanın hiçbir sorumluluğu, yükümlülüğü olamaz demektir. Kur’an’da yüce Allah nimetlerini ve kudretinin delillerini, asarıhı (eserlerini) teker teker sayar, sonunda da insanın aklına hitap eder: “Onlar hiç akıl etmiyorlar mı? Akıllarını kullanmıyorlar mı, hiç düşünmüyorlar mı, daha şiddetli bir ifade ile, güçsüz insan bir sineğin kanadını bile yaratamazken Allah’ın sayısız nimetlerini nasıl yaratıp da onlara sunduğunu görmüyorlar mı ?”vs.

İnsan her konuda olduğu gibi en önemli olan Ulu Allah’ın varlığı, birliği, kudreti, azameti gibi konularda da insanın aklını kullanmasını ve ulu Allah’ın varlığını bilmeleri gerektiğini özenle ve önemle insanlara Kur’an’da bildirmektedir. Müsbet ili alimleri ta ilk insanlardan ilk çağlardan günümüze kadar geçen zamanda bu temel konu ile önemle ilgilenmişlerdir. Sokrat’ından Aristo’sundan, Volter’inden, İslam düşünürlerinden binlerce alim, Allah’ın varlığını 2+2=4, 2x2=4 edercesine ispata çalışmışlar. Allah’ın varlığını inkar etmenin deliller dışında hiçbir aklı başında olanın mümkün olmadığını, hatta haşa Allah olmasaydı insanlar mutlaka bir yaratıcı bulurlardı, diye kesin hükme varmışlardır. Bütün bunlar, lafların, sözlerin ifadesi değil, inceden inceye araştırmaların ilmi ve fenni deneylerin sonucunda ortak karar alarak bunları bildirmişlerdir.

Hak dinler kendilerine ulaşamamış, ilkel, hatta günümüz insanlarının basit tabiat olaylarına aya, güneşe, ateşe, hayvanata, yanardağlara vs tapmaları Allah’ın varlığının, insanlarda doğuştan var olan bir ilahi duygunun sonucudur. Deneyler bunu ispatlamıştır. Sosyologlar, ilahiyatçılar bu noktada birleşmekte, dinsiz ve Allahsız bir insan olamaz demektedirler. Bütün bunları anlamak da akıl sayesinde olmaktadır.

Vacıbül Vücud: Varlığı kendinden olan ulu Allah insanlara verdiği akılla kendisinin bulunmasını ve bilinmesini istemektedir.

1-Kainatta her sanatın bir sanatkarı vardır. Hiçbir şey kendiliğinden olmaz. Yani kainatta tesadüf, kendiliğinden olma yoktur.

Bunu bir örnekle açıklayalım: Tarihi eserlerle dolu bir müzeyi ziyaret etsek, orada granit bir mermer heykeli görsek, gayet ustalıklı işlenmiş, abide bir sanat eseri olduğunu anlasak, ne deriz. Acaba bunun ustası kim. Bunu yapan elin sahibi kim, deriz. Bu hünerli insanı bilmek ve tanımak isteriz. Hayranlığımız bizi onu tanımaya zorlar değil mi? Evet, evet.

(SÜRECEK)