Şimdi bu konuyu günümüz insanının anlayacağı ve kavrayacağı bir üslupla ele alalım. Araştırmalarımızı siz değerli okurlarımıza aktaralım.

Peygamber kelimesi; lügat itibari ile elçi, haberci, ulaştırıcı demek olup, Farsça’dan dilimize geçmiş, Osmanlıca olmuştur. Arapçası resul, elçi, Türkçesi elçi anlamına gelir. Dini bir kavram olarak yüce Allah’ın tensibi, kullarının arasından seçip tercih ettiği özel haberleşme “vahiyle” özelleştirdiği şereflendirdiği Allah’ın emir ve yasaklarını insanlara aynen ulaştıran elçi ve elçilerdir.

Bir peygamber, resul, resullere mürselun denir. İsra suresi 15. ayette; Vema künna muazzibine hatta nebase resulan” yani, biz azimüşşan peygamber gönderip te uyarmadığımız hiçbir kavime azap etmeyiz” sorumlu tutmayız. En’am 130. ayette “Size peygamberim gelip sizi uyarmadı mı” buyurulmuş ve daha başka ayetlerde de her yatsı namazı sonunda okuduğumuz “Amennerresulü” ayetlerinde de peygamberlere resullere imanın şart olduğu peygamberlere iman etmenin iman esaslarından olduğu açıkça bildirilmiştir.

Demek ki bir müslüman için peygamberlere sıfatları ile, özellikleri ile, yani peygamberler hakkında caiz olan bizim gibi insan olmaları hasabi ile yeme, içme, yatma, kalkma gibi vacip, günah işlememe, dahi olma, çok akıllı, sıdık, doğru olma, emanet, güvenilir olma, şaka bile olsa asla yalan söylememe. Tebliğ; Allah’dan aldığı emirleri aynen canı pahasına da olsa insanlara ulşatırma özelliklerin esahip olduklarına inanıp iman etmek her müslümanın üzerine farzı ayındır. İman şartıdır.

Peygamberler arasında da fazilet bakımından üstünlük farkı vardır. (Bakara 253. ayet.) Büyük peygamberlere resul, kendine müstakil kitpa gelenler (Musa, İsa, Hz. Muhammed SAV. gibi) Bir de nebi; haber getiren peygamberler demektir. Kendisine müstakil bir kitap indirilmemiş, kendisinden önceki peygamber kitabı ile şeriatı yolu ile amel eden demektir. Resulden tek farkı budur. Yoksa nebi de resul gibi peygamberdirler.

İnanç açısından peygamberlerin hiç birisini diğerinden ayıramayız. Hepsine inanır, iman ederiz. Ne yazık ki biz müslümanlar Kur’an’ın emri olarak bütün peygamberlerin hak olduklarına inanmak zorunda olduğumuz halde, Hıristiyanlar ve Yahudiler de Hz. Muhammed SAV.e inanmak zorunda oldukları halde, onlar R.SAV.e iman etmemektedir. Genelde böyledir. İçlerinden R.SAV.e iman edenler de vardır.

Peygamberlik Allah vergisidir. Çalışarak elde edilmez. (Din dilinde yani Hasbi’dir Kesbi değildir.) İnsan ibadetle taatla evliya olabilir. Tek bir günahı bile olmayabilir. Melekleşir ama peygamber olamaz. Peygamberleri ancak Allah tensip eder. Yani seçer. Bu Allah’ın bir lütfudur. Veliler, yüce insanlar bir hata yapar, evliya iken Allah korusun bir anda eşkiya olabilirler. Ama peygamberlerde ismet sıfatı devamlıdır. Yani Allah tarafından korunurlar ve asla günah işlemez veya işleyemezler. Devamlı korunurlar. Aksi halde peygamber olamazlar. Bunun için peygamberlere iman şarttır.

Hatırıma şöyle bir sual-soru gelebilir. Peygamberler gelmeseydi onlar olmasaydı, biz yolumuzu bulabilir miydik veya ulu Allah bütün insanlara R.SAV.e gönderdiği gibi her insana bir peygamber gönderseydi gibi sorular akla gelebilir. Eğer peygamberler olmasaydı, gerçeği bulmak ve bilmek mümkün olmazdı. Her kafadan bir ses çıkar, ne kadar insan-grup varsa o kadar din olurdu. Herkese vahiy –Cebrail- gelseydi, o zaman da herkesin peygamber olması gerekirdi. Bunlar akla muhaldir, yani aklın alacağı işler değildir.

Basit bir örnekle bunu açıklayalım. Barajlardan gelen genel akım şebekelerinden gelen cereyan, elektrik direk evlerde, işyerlerinde yani sanayide kullanılabiliyor mu? Hayır. Yüksek voltajlı elektriği evlerde kullanmak mümkün değildir. Çünkü bütün kabloları yakıp tutuşturur. Sigortaları patlatır. Peki, bunun için ne yapılıyor. Şehir trafoları yapılıyor ve orada voltaj düşürülerek evlere veriliyor.

(SÜRECEK)