Demek ki, kamil iman Allah’ın emrini tutup yasaklarından kaçmak, R.SAV.in emir ve tavsiyelerine uymaktır. Genel anlamda İslam alimlerinin bazıları imanı öz olarak şu cümle ile; İman (kalp ile şeksiz tasdik, dil ile ikrar, azalarımız ile amel) diye tarif etmişlerdir. Yani ameli, ibadeti, imanın bir parçası saymışlardır ve bu konudaki ayetleri delil saymışlardır. Amentünün altı esası; imanın temelini köklerini teşkil eder ki, buna zaruratı diniyye, yani, dinin zaruri emirleri, olmazsa olmazı demektir.

Şimdi bütün bu izahlardan sonra imanın gerçek bir iman, kabule şayan bir iman olması için şu üç şartın bulunması esastır:

1.İman yeis, ümitsizlik ve korku, medeni halinde olmamalıdır. Ne demek inançsız ve imansız bir kişi ve ölürken göreceği azap ve cehennem gösterilir, can hulkuna, boğazına gelmiş olan kişi gideceği yeri görünce, korkusundan iman ettim der. O anda artık onun geriye dönüşü yoktur. Ömrü bitmiştir. Hür iradesi yoktur. Baskı ve korku ile iman etmiştir. Artık bu geçersizdir. Bu konuya örnek olarak Firavunun (Mısır Kralı) imanı gösterilir. Çünkü Firavun ömrü boyunca Hz. Musa A.S. iman etmemiş, rivayete göre 800 bin çocuğu ana karnında öldürtmüş, yüzbinlerce insanı katletmiştir. Hanımı Hz. Asiye validemizi Allah’a iman ettiği için doğrattırmış ve neticede Hz. Musa ve avanesini Mısır’dan kovmuş, hepsini yok etmek üzere peşlerinden gitmiş, Kızıldeniz’de arkalarından yetişmiş…Ulu Allah’ın ayetinde bildirdiği gibi, deniz ikiye yarılmış, Musa’ya yol olmuş, Musa’nın peşinden gelen Firavun Kızıldeniz’in ortasında iken emri ilahi ile deniz bitişmiş ve Firavun orada boğulmak üzereyken, Yunus Suresi 90. ayette; “Ben de Beni İsrail’in rabbına iman ettim” dedi. “Şimdi mi aklın başına geldi, daha önce isyan etmiştin ve bozgunculardan olmuştun” diye ümitsizliğe kapıldığı için iman etmiş olması, Allah tarafından kabul edilmedi. Yunus Ayet 91-92. Aleme ibret için Firavun’un cesedini insanlara ibret olarak sunacağız. Bu Allah’ın bir ayeti, mucizesidir buyuruldu. Yüzyıllar sonra Firavun’un cesedi Kızıldeniz’de bulundu. İngiltere’nin British müzesinde ibreti alem için sergilenmektedir. İnsanların ölürken varacakları yerleri gösterilir “Ennarü yuğraduna aleyha guduvven ve aşiyye” Cehennemdeki yerlerini onlara sabah akşam göstererek azap ederiz” ayeti delildir. Demek ki, iman, yeis korku halinde ise hür irade olmadığından kabul değildir.

İmanın sahih olmasının ikinci şartı:

Mümin –iman eden kişi- inkar ve yalanlamaya (Alamet-işaret-delil) olacak şeylerden birisini yapmamalıdır. Örneğin, Allah cc. bütün peygamberleri kabul ettikleri halde Hz. Muhammed SAV.i kabul etmemek gibi ki bu ise küfürdür; veya namazı, orucu veya içkinin haramlığı gibi bir hususu inkar gibi.

Üçüncü hususu ise, dinin hükümlerinin hepsini kabul ve iman ettiği halde inat edip kibirlilik yapıp dini emirleri küçük görmek, örneğin; namaz için haşa yatıp kalkmakta ne var (Allah korusun) içkinin azından bir şey olmaz, niye haram olsun demek, zina ile ilgili; bedelini verdim, kendi rızası ile oldu, ne var bunda gibi korkunç düşüncelere sahip olmak imanı yok eder. Çünkü bunlar ayetle sabit kati emirlerdir. Sarsılmaz bir imanda, bu düşüncelerin asla yeri yoktur. Dine imana kitaba kutsal dini emirlere sövmek, ağzından inkara işaret sözler söylemek imanı da, nikahı da, geçmiş bütün iyilikleri de, haccı, zekatı, orucu vs hepsini yok eder. Yeniden iman etmesi ve nikahını yenilemesi icap eder. Yani bu dünyada en kıymetli varlık, akıl, sonra imandır. Çünkü akılı olmayan deliye iman şart değildir.

İMAN BAKIMINDAN İNSANLAR ÜÇ KISIMDIR

1-Mümin

2-Kafir, ateist, dinsiz.

3-Münafık: İnanmadığı halde inanmış gibi görünen. Müslümanlar bunları mümin sanır ve mümin sayarlar. Hakikatte küfürlerini Allah bilir.

Kafir: Bellidir. Allah’ı, dini, peygamberi, din ve dince kutsal olanları inkar eden kişiye kafir denir. Burada kastedilen yüce gerçek ve hak din olan İslam dinidir. Batıl dinler değildir.

Mümin ise din ve iman esaslarına candan inanan, tasdik eden, kabul edenlerin şerefli isimleridir. Çünkü imanın üstünde bir başka şeref yoktur. Bu husus; Bakara Suresinin 1-27. ayeti dahil anlatılan kişileri bildirmektedir.

Din ve iman konusunu genel anlamda kısaca böyle ifade ettikten sonra, şimdi imanın esaslarına bir göz atalım ve kendimize bakarak imanımızı ölçelim.

1-İmanın birinci şartı: Allah’a cc imandır. İmanın bütün şartları inananlar için tamamı olmazsa olmazdır. Yani zarurettir. Yani mecburiyettir. Yani zorunluluk ve sorumluluktur. O kadar önemlidir ki, kişinin ebedi cehennemden kurtulmasının ve ebedi cennette kalmasının bir mümin için tek şartıdır. Çünkü imansız ölenler ebedi cehennem ve azap, imanlı ölenler ise ebedi cennetliktir.

Kafirin, inançsızın hiçbir hayırlı ameli ona asla faide vermez. Müminin, inananların hayırlı işlerine en az 70-700-7000 vs ihlas ve samiyetine göre sevap verilir. İşlediği günahlara ise misliyle bir suça bir günah yazılır. Üstelik af ve mağfiret kapısı da açıktır. Kul haklarını öder. İbadet borçlarını kaza eder ve ayrıca af dilerse, umulur ki yüce Allah günahsız olarak o kulunu da ebedi cennetine kor. İşte bunun tek şartı güvencesi ve sigortası imandır. İmanın da birinci şartı Allah’a cc inanmaktır.

İman okyanusunu besleyen ırmakların, suların tek kaynağı, yaratan, yaşatan, doyuran, besleyen, öldüren, dirilten, iğneden ipliğe mahşerde Arafat meydanında mizan (şaşmaz terazide) hesap sorup herkese hakkını verecek, mükafat olarak cennet, ceza olarak cehennemi yaratan, bir olan, tek olan, yek olan, eşi benzeri olmayan, noksan sıfatlardan ari, beri tam sıfatlarla muttasıf, donanımlı olan ulu Allah’a imandır. Yani Allah’a iman icmalen yani tam ve tüm olarak budur. Allah’ın varlığı ve birliği ise yüce Allah’a (celle celalühü, onun şanı ne yücedir) inanmaktır. İmanın başıdır, Allah’a imanın ön şartıdır.

Demek ki Allah’a imanın birinci şartı Allah’ın varlığı ve birliğine imandır.

Peki, Allah’ın varlığının ve birliğinin ispatı nedir? Deliller, kanıt ve tanıklar nelerdir?

Aklı başında, deli olmayan bir insan için birinci farz, şart, kişinin halikını, yaratanını yani Allah’ı cc tanımaktır. Tanıması için bilmesi gerek. Bilmesi için öğrenmesi, incelemesi, araştırması, aklını kullanması, gözlemlemesi esastır. Şimdi buna ait bilgileri insanların aklına hitap eden düşüncesini berraklaştıran örnekleri sunalım.

1-Başta insanın beden ve ruh yapısına kısa bir alıcı bakışla baktığımızda, beden orgalarının yapısı, dizaynı ve işleyişi sonunda da iflas edip çalışmaz hale gelmesi, ruh yapısı, organların mükemmel bir uyumu, akıl olayı, zihnin işleyişi, gerçekten insanı düşüncelere salıyor ve bu organizasyonun kendi kendine oluşmasının imkansızlığını insan anlıyor. Bu vücudunu yaratan ve idare edene Allah’ın varlığına, bizleri ulaştırıyor. Allah’ın sonsuz güç, kuvvet ve kudretiyle yarattığı hangi varlığa bakarsanız bakınız yüce Allah’ın akıl ermez sanatı ilahisini görürsünüz. Pireden deveye, file, zerreden kürreye yani birden sonsuza her şey Allah’ın varlığını ve birliğini, gözümüze parmağını sokarcasına bize bu gerçeği haykırıyor.

Hayvanatın, haşaratın, bitkilerin, sinekten kartala, kurbağadan balinaya kadar canlı-cansız aslında bütün varlıklar, canlı-hareket halindedir. Atomun yapısı bunu ispatlamıştır. Ne varsa hepsi allah’ı, Allah Allah diye sesli sessiz çığlık atmakta, maalesef bazı basiretsiz bakan körler ve sağlam yapılı sağır kulaklar bu çığlıkları görmemekte ve işitememektedirler. İşte küfür (gerçeği örtme ve görmemezlikten gelme) budur.

Allah’ın varlığını bir değil, bin değil, milyon değil, milyarlarca olay ispat etmektedir. Netice her zerre (atom diyelim) yüce Allah’ın mevcudiyetini gerçekten kulakları sağır eden bir sesle bizleri uyarmaktadır. Ne yazık ki buna rağmen hiç kimse nasibinin dışına çıkamamaktadır. Şunu da unutmamak gerekir ki; nasibin olsa bile aranmadan bulunmaz. Ayağının altında bir hazine olsa ve sen onu görsen eline kazmayı alıp da onu çıkaramazsan o nasibine ulaşamazsın. Nasipten bunu anlamamız gerekir.

Demek ki, cihanda her varlık Allah’ın varlığına delildir. Mevcudat mahlukat, kainat varsa, Allah da vardır. Çünkü bani (bina yapıcı) yoksa bina da yoktur. Bina (kainat) varsa Allah cc hazretleri de vardır. Bu mesele son derece önemlidir. İnsanoğlunun bütün sorunlarının çaresi problemlerin çözümü burada yatmaktadır. Çünkü Allah’a iman bütün iman konularıın temelini teşkil etmektedir. Bunun içindir ki R.SAV. “bir kişinin sizin sebebinizle delaletinizle hidayete ermesi, güneşin üzerinize doğduğu günden daha hayırlıdır.”

(SÜRECEK)