ALLAH’IN SINIRSIZ İLMİ

Bir misal: Hatırımda kaldığına göre; İstanbul evliyalarından Ümmi Sinan, ariflerden, maneviyat sahibi Allah dostu bir kişi. Tasavvuf ehli esas adı İbrahim (1551 İst.) Halvetiye şubelerinden Sinaniye kolunu tesis etmiş. Kendisi alim olduğu halde ümmiliği, okumaz-yazmazlığı yaşama tarzı yapmış, eseri de vardır. Son derece de mütevazı, alçak gönüllü bir zatı muhterem, hakkındaki bilgi budur.

“Arifler sofrası, maneviyat bahçesi” adındaki meşhur eski İstanbul vaizlerinden Şemsettin Yeşil’in yazdığı eserde Ümmi Sinan’ın Allah’ın ve insanların ilmiyle ilgili ilginç bir serüveni, olayı var. Herkese özellikle ilim erbabına ibretini sunuyorum. Derya gibi ilim sahibi olduğu halde kendini bir damla bile görmeyen gerçek bir ilim ve irfan adamıdır.

Ümmi Sinan, kendisi çok alçak gönüllü olmasına rağmen halkın kendisine teveccühü itibarının çokluğu bazı kimseleri tasavvuf ve ilim erbabını rahatsız etmiş olmalı ki, meşihata Şeyhülislamlığa, bugünün diyanet işleri başkanlığına çokça şikayet gidiyor. Saray durumu bildiği halde teftiş gereğini duyar. Bu durum Sümbül Sinan’ın sevenlerini müridlerini çok rahatsız etmiş olmalı ki müritler, Ümmi Sinnan’a müracaat edip bu durumdan kurtulmaları için meşihata gidip bu haksızlıkların ve baskıların giderilmesini isterler.

Özellikle de Ümmi Sinan’ın okur yazar olmadığı, Ümmi olduğu, cahil olduğu yolunda şikayetler ediyorlar. Şeyhülislamı da buna inandırıyorlar. Halbuki Ümmi Sinan alim, fazıl, irfan, ilmini bilen bir yüce kişi. Bir gün müritlerinin ısrarına dayanamayıp Şeyhülislam’ı ziyarete gidiyor. Bu arada bu vesile ile şu gerçeği beyan etmekten geçemeyeceğim. Unutmayınız bu dünya insanlar ne olurlarsa olsunlar hacı, hoca, şeyh, meşayih, alim, bilgin, zengin, makam-mevki, irade sahibi, şah, padişah, kral vs. vs. olsun hiç kimse ama hiç kimse en üstün yekta, tek değildir. Her ilmin üstünde bir ilim vardır. Her zulmün üstünde bir adili mutlak vardır. Her hükmün üstünde hakimlerin hakimi vardır. O da ancak ancak Hz. Allah cc. hazretleridir. İfade edeceğim olay da bunu anlatmaktadır.

*

Gelelim Ümmi Sinan olayına... Ümmi Sinan’ın aleyhine o zaman öyle bir aleyhte kampanya yürütülmüş ki, durum Şeyhülislam’a dayanmış. Nihayet günün birinde o zamanın-asrın Şeyhülislam’ı da Ümim Sinan aleyhine kandırılmış. Aleyhteki kampanyaya o da katılmış. Cahil kişiler diye Ümmi Sinan’a ve grubuna söz etmeye başlamış. Ümmi Sinan bu lafı duymuş ve üzülmüş. Şeyhülislam’ı ziyaret edip devletin, milletin ve Allah’ın uğruna hak için halk için tevbiye, tezkiye ve tasfiyeyi nefis için mücadeleden başka bir emellerinin olmadığını ve kendisinin de Ümmi cahil olmadığını Şeyhülislam’a göstermek için meşinat (diyanet işleri başkanlığı) makamına gidiyor ve Şeyhülislam’ı ziyaret etmek istiyor.

Makama varıyor, ama makama almıyorlar. Memurlar, müsevvitler (muavinler yardımcılar) “meselen varsa önce biz çözelim çözemezsek Şeyhülislam’a gidersin” diye Ümmi Sinan’ın Şeyhülislam’ın odasına gitmesini engelliyorlar. Kapılar açılmıyor, teraki makamın kapısına kadar ulaşıyor ve Şeyhülislam’ın duyması için kapıdan bağırıyor: “Sizler peygamberin varisleri, vekilleri geçinirsiniz. Peygamber A.S.in huzuruna girmek için sizinki gibi kapalı kapılar mı vardı? Odacılar, kapıcılar korumalar mı vardı? Hz. Muhammed SAV. görünmez perde arkasına saklanan bir kişi mi idi?” diye bağırınca, Şeyhülislam içeriden duyuyor ve “kim o, gelsin içeri, nedir derdi söylesin” deyince, odacı kapıyı açıyor.

(SÜRECEK)