Türkiye'de okullardaki din eğitiminin veriliş biçimine ve müfredatına, Aleviler ve laikler sürekli itiraz etti. Üstelik bu itirazlar çok yüksek sesle de dillendirildi.

Alevi kesimin itiraz nedeni, "asimile edilme" korkusu ve "kendi İslami değerlerini" inkâr eden bir eğitimin verildiği endişesidir. Bugün Ankara'da, İstanbul'da, İzmir'de oturma eylemleriyle sesini duyurmaya çalışması bunun içindir.

Laik kesintin itiraz nedeni ise, "cumhuriyet ve laik düzen" için tehlike hissetmesi, verilen din eğitiminin oluşturduğu iklimde, "laik düzeni" inkâr edebilecek bir neslin yetişmesi endişesidir.

Aslında Türkiye'de ne muhafazakârların, ne Alevi'lerin, ne de laik kesimin endişeleri hiç paylaşılmadı. Hiçbir zaman da ciddi olarak ele alınmadı. Üstelik bu endişeler sürekli bastırıldı. Gücü elinde tutan kesim diğer kesimi bastırma yolunu tercih etti.

Oysaki Cumhuriyetin hedefi, çağdaş bir devlet olmak ve batı standartlarında toplumsal bir düzen inşa etmekti.

Mademki hem böyle bir hedef var, hem de 50 yılı aşkın AB'ye girmek için uğraşılıyor, o halde AB'deki eğitim kriterleri ölçü alınmalıydı; ya da en azından AB'deki din eğitimi örnek alınmalıydı. Her halde, ikinci dünya savaşından sonra kurulan Asya devletleri, ya da 1960’dan sonra ortaya çıkan Afrika devletleri ve kabile yaşamını aşamamış Ortadoğu devletlerindeki eğitim kriterleri örnek alınamazdı.

İşte bu nedenle yazımızın birinci bölümü Avrupa Birliği'ndeki din eğitimi oldu.

Bugünkü verilere göre Avrupa Konseyine üye 47 devletten "devlet okullarmda" yalnız beşinde "din dersi" eğitimi zorunludur. Bunlar Türkiye, Yunanistan, Finlandiya, Norveç ve İsveç'tir. Diğerlerinde zorunlu olmadığı gibi, isteğe bağlı ve seçmelidir.

Devlet okullarında din eğitimi verilmeyen tek Avrupa ülkesi ise Fransa'dır. Ancak, tarih kitaplarında "dinler tarihi" ve "din kültürü" hakkında genel bilgiler verilmektedir.

Avrupa ülkelerinde din eğitimi ya mezheplere dayalı ya da mezhepler üstü verilmektedir.

Mezheplere göre yani mezheplere dayalı olarak din eğitimi veren ülkeler, Almanya, Avusturya, Belçika, Finlandiya, Hollanda, İrlanda, İspanya, İtalya, Portekiz... gibi ülkelerdir.

Mezhepler üstü din eğitimi veren ülkeler ise, Danimarka, İngiltere, İsveç, Norveç ve Yunanistan... gibi ülkelerdir.

Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla ortaya çıkan ve Avrupa Birliğine üye olan ülkeler de okullarda din eğitimini isteğe bağlı olarak vermeye başlamışlardır.

Şimdi örnek olarak bazı ülkelerdeki din eğitimine bir bakalım:

İtalya'da Üniversiteler hariç tüm devlet okullarında ve özel okullarda haftada bir ya da iki saat "din dersi" okutulur. Derslerin kontrolü ve öğretmenlerin belirlenmesi Katolik Kilisesi tarafından yapılır. 1984 yılına kadar zorunlu idi, şimdi isteğe bağlıdır.

Yunanistan'da İlk ve ortaöğretimde zorunludur. Mezhepler üstü olmakla birlikte dersler Ortodoks ağırlıklıdır. Müslüman azınlık okullarında ise "İslam Din Dersi" okutulmaktadır.

Avusturya'da ilk ve ortaokullarda din dersi ya da ahlâk dersinden biri seçilmek zorundadır. Dersin programı ve öğretmeni cemaatlerce belirlenir. "Katolik din dersi", "Protestan din dersi" ve Müslüman öğrencilere "Müslüman din dersi" okutulur.

Hollanda'da devlet okullarında seçmeli, özel okullarda zorunludur. Mezhebe dayalı öğretim yapılır. Öğretmenler kiliselerce belirlenir.

Almanya'da seçmelidir ama "ahlak bilgisi" ya da "din dersinden" birini seçmek zorundadır. Ders konularını "Protestan Kilisesi" ve "Katolik Kilisesi" belirler.

İsveç'te Protestanlık 5.sınıftan itibaren okutulur. Ayrıca her din hakkında genel bilgi verilir.

Danimarka'da 1.sınıftan 9.sınıfa kadar Hıristiyanlık öğretilir, 10. sınıfta "din bilgisi" adıyla din kültürü ve dinlerin tarihçesi öğretilir.

İspanya'da ise seçmeli olan "din dersi", Katolik kilisesi tarafından belirlenen programa göre Kilise tarafından belirlenen öğretmenler tarafından okutulur.

Bu örnekler çoğaltılabilir. Sonuçta Avrupa ülkelerinin çok büyük çoğunluğunda seçmeli olmak koşuluyla din eğitimi verildiği görülmektedir.

Elbette 400 yıl önce "rönesansını" yaşamış Avrupa'da, din eğitiminden siyasal beslenme söz konusu değildir. Türkiye'deki endişelerin kaynağı bunun tam tersi olduğunun kabul edilmesindendir.

Türkiye'deki din eğitimi, bu realiteler göz önüne alınarak muhafazakâr kesimin, Alevi ve laik kesimin hassasiyetlerine dayalı yeni bir çözüme kavuşturulmalıdır. Bu nedenle sorunu daha net görebilmek için, Türkiye'deki din eğitiminin serüvenine de bir bakmalıyız (- ki, yazımızın ikinci bölümünün konusu bu olacaktır).

Düşüncemizin anahtarı, "din eğitiminden" siyasal beslenmeye son vermektir. Her din dersi okuyanı "şeriatçı" gibi, her okumayanı da "din düşmanı" gibi görmek saplantılarından kurtulmak olmalıdır.