Yanmış tost örneğiyle anlatılan hikâye, anlatmaya çalışacaklarımı aslında kısaca özetliyor. Önce hikâyeyi buraya alalım ve sonra başlayalım meramımızı anlatmaya:

“Bir gün annem yoğun bir iş günü sonrasında yemek hazırladı. Babamın önüne bir kavanoz reçel ve aşırı yanmış bir tost ekmeği koydu.

Ben, babamın yanmış ekmeği fark edip fark etmediğine bakıyordum. Ancak o sadece yedi ve bana günümün nasıl geçtiğini sordu.

Kendi cevabımı hatırlamıyorum, ama o anda annem yanmış ekmek için özür diledi.

Babamın cevabını asla unutmayacağım:

‘Tatlım, ben yanmış tost ekmeğine bayılırım!’

Daha sonra, yatağıma gittiğimde babama gerçekten de yanmış ekmeği sevip sevmediğini sordum.

Bana sarıldı ve fısıldadı:

‘Annen uzun ve zor bir gün geçirmişti ve gerçekten çok yorgundu. Yanmış bir tost ekmeği kimseyi üzmez ancak sözlerimiz üzer.’

Hikâyemiz kısa ama bize düşen hissesinden güzel bir hayat dersi veriyor.

Varoluşumuzu her nasıl açıklıyor olursak olalım bir tek yaşamımız ve bu yaşamı birlikte paylaştığımız dostlarımız ile sevdiklerimiz var. Her anını, her saniyesinin güzelliğini fark ederek geçirmemiz gereken bu yaşamı, hayatımızda olmasa da yaşayabileceğimiz, gerçek olmayan ihtiyaçlara ulaşmak için harcıyoruz. Harcarken de eylem ve söylemlerimizle kırıp döktüklerimizin farkında bile olmuyoruz, ama hızla harcanan kısa yaşamlara razı oluyoruz.

Hayatta mutlu olunacak milyon tane neden varken, mutsuz eden tek bir nedene takılıp kalmayın. Unutmayın eskilerin de dediği gibi, “Dilin bozduğunu el düzeltemez.”

En güzel günler sizlerin olsun.