İMAM-I AZAM, KİMSEYİ İNCİTMEDEN
SORUNLARA ÇÖZÜM BULMAYI BİLİRDİ
Adam İmam-ı Azam’a gelip durumu arzediyor. İmam-ı Azam, emanet bırakılan bu kişi maruf, bilgili, zengin, nasıl olur bu iş düşündü.. Kimseyi incitmeden şöyle bir çare buldu. Parasını emanete bırakan adama dedi ki: “Paranı emanet bıraktığın kişiye, para bıraktığını kimseye söyleme. Ben onunla bir görüşeyim” dedi ve emanetçiyi çağırdı. Ona dedi ki: “Halife, padişah bana şu vilayete bir kadı tayin edeceğim, kimi uygun görürsün dedi. Ben de sizin ilim ve irfanınızı toplumdaki saygınlığınızı göz önüne alarak sizi tavsiye etmeyi düşünüyorum”.
Bu arada emanetçilik olayından hiç söz etmedi. Sonra parasını emanet bırakan adama, git emanetini bir kez daha iste, dedi. Yalnız şöyle bir dil kullan. ‘Duyduğuma göre, sizin gibi kadılığa layık birinden inkâr sadır olmaz, emanetimi ver’ de diye tembihledi. Adam İmam-ı Azam’ın dediğini yaptı. Emanetçiye gitti. Sizin gibi kadılığa layık birinden unutkanlık sadır olmaz. Emanetimi ver, deyince, emanetçi, hatırladım, sizin gelmenizi bekliyordum. Al emanetini, dedi ve iade etti.
Emanetçi kendisine kadılık teklif edilmeyince, İmam-ı Azam’a geldi. Kadılık tavsiyeniz ne oldu, dedi. İmam-ı Azam sabret, doğru, dürüst ol, ecelinen nasip insanın bedenine yapışıktır. Nasibin varsa sana ulaşır diye tavsiye etti. Ve böylece kırmadan dökmeden adamın parasını akıl ve mantık yolu ile kurtarmış, kimseye de bir zarar gelmemiş oldu.
İmam-ı Azam’a neden böyle bir yol izledin denildiğinde, kadıda yalan, inkâr ve unutkanlık olmaz. Malı aldıysa inkâr edemez. Almadıysa kendinden emin olur. Böylece gerçekten malı alıp almadığını bu yolla öğrenmiş olduk, buyurdu.
(İbni Cevzi latabul Ezkiya s.47. Ahmet Karadut, menakıbı İmam-ı Azam sh.138-139)
İMAM-I AZAM’IN BAŞKA BİR MENKIBESİ
Bir şahsın evine hırsız girmiş. Adamın varını yoğunu almış. Sonra da durumu ne emniyete ve ne de hiç kimseye söylememesi için ev sahibine üç talak üzere hanımından tamamen boşanma yemini ettirmiş, böylece hırsız suçunun gizlenmesini garantilemiş.
Ertesi gün hırsız çaldığı malları halk pazarında satışa çıkarmış. Ev sahibi bu duruma ses çıkaramamış. Çaresiz kişi Ebu Hanife’ye müracaatla çare istemiş. İmam-ı Azam, beldenin resmi reisine müracaat et, halkı bir yere toplasın, onlar senin önünden geçsin, her önünden geçene hayır dersin, sıra hırsıza gelince sükut edersin, böylece hırsızı, hiç konuşmadan ele vermiş olursun. Emniyet gereğini yapar. Böylece yeminin yerine gelir. Sen ağzınla üç talak hanımım benden boş olsun dememişsin. Ayrıca burada ikrar zorlama var. Niyette böyle bir boşama arzun yok. Üstelik sıkıntıdasın, diye yol gösteriyor. Evi soyulan kişi hem mallarına kavuşuyor, hem de sıkıntıdan kurtuluyor.
Bu hadiseler İmam-ı Azam’ın üstün zekası ve kıvrak aklının önemini belirtmektedir. Aniden meseleyi kavrar ve mantıki cevaplar verir ve bu cevaplar da şeriata, dine uygun cevaplar olur.
Kıvrak zekaya bir örnek:
Adamın birisi Ramazan ayında yolculuktan dönüyor. Hanımından yakınlık diliyor. Hanımı oruç olduğunu, bu durumda 61 kefaret gerekeceğini ifade etse de, kocası arzusunda ısrar edince, kadın fırsatını bulup dışarıya çıkıyor ve Ebu Hanife’ye olayı arzediyor. Kadına bu durumda kocana boyun eğersen, kefareti yüklenirsiniz. Ancak şu anda bir yolculuğa çıkarsanız (90 km.lik) o zaman orucu bozabilir, sonra kaza edersiniz. Yolculuk anında eşinle birleşebilirsiniz, buyurmak suretiyle ilginç ve doğru bir yol çaresi önermiştir.
İmam-ı Azam’ın zamanında bir kadın birbirlerine bitişik olan bir ikiz çocuk meydana getirdi. Zamanla ikizlerden birisi kardeşine bitişik iken öldü. Ölüyü dirinin bedeninden ayırmak için o zaman cerrahi teknikler olmadığına göre, çare arandı. Ebu Hanife’ye sordular. Ölü olanı toprağa gömün, diri olanı muhafaza edin, kısa zamanda ölü diriden ayrılır, dedi ve öyle yaptılar.
SÜRECEK