SARAY SOFRASINDA ALTIN TABAKLAR
İÇİNDE GÜMÜŞ KAŞIKLARLA YEMEK…
Buhal Meşihata, Kadılığa- intikal ediyor. Alimler çareler arıyor. Tefsir, hadis-fıkıh alimleri ile beraber –başkadı- Ebu Yusuf bu işle bizzat görevlendiriliyor. İmam-ı Yusuf, Kur’an’ın baştan itibaren 6600 küsur ayetini tek tek gözden geçiriyor. Bir çare bulamıyor. Harun Reşit 3 aydan evvel bu işe çare bulunmazsa geçici talak bain-esas talaka boşanmaya dönüşür diye hocaları sıkıştırıyor. Çünkü; talakı ric’i, bir kere boşanma müddeti 3 aydır. Bu müddet geçerse bain kesin ayrılık devreye girer ki, evlilerin ayrılması zorunlu olur.
İşte bu yüzden alimler, padişahın nikahını şer’an kurtarmak için büyük bir araştırma içine giriyorlar. Durum bu merkezde iken, Ebu Yusuf –başkadı- Kur’an’daki araştırmasında Rahman Suresi 27/46. ayetine gelince; “Ey Muhammed SAV. Kim rabbinden korkarak (onun emirlerine uyarak) yaşarsa biz ona bir değil iki cennet vereceğiz”. Durumu Harun Reşit’e haber veriyor. Saray halkı bir salona toplanıyor. Saray erkanının huzurunda Harun Reşit’in hanımı Zübeyde hatuna Ebu Yusuf, yemin veriyor. Ne diyor;
“Bir ömür boyu Allah’tan korkarak, ondan ümidini kesmeyerek, mutlak cenneti umarak yaşadığına ve yaşayacağına, bu halkın huzurunda yemin eder misin?..” diyor.
Zübeyde Hatun ,“Bütün benliğim ile yemin ederim ki rabbimden korkarak ve ondan cennete gireceğime olan inancımı asla kaybetmeden yaşadım. Öyle yaşayacağım” diyor.
Böylece, Harun Reşit’in, sen cennetliksin, eğer cennetlik değilsen benden boş ol demesi, boş laf olmuş oluyor. Çünkü kadın Allah’tan korktuğuna yemin etti. Allah’tan korkanlara, yüce Allah bir değil iki cennet vereceğini bildiriyor, dedi.
Ve böylece padişah Harun Reşit ile hanımı Zübeyde Hatun’un nikahlarının bozulmadığı ilmen, hukuken tesbit edilince Harun Reşit sarayda bu kutlu olayın şerefine büyük bir ziyafet tertip ettirdi. Başlarında Başkadı Ebu Yusuf olmak üzere sofranın başına oturdular.
Sofradaki altın tabaklar gümüş kaşıklar vardı. Yemekler verilince, Ebu Yusuf’un hüzünlü bir halde gözlerinden yaş akıyordu. Bunu gören padişah halife Harun Reşit, muhterem hocam, seni ağlatan nedir. Bu an gülme anıdır .Yoksa sevincinden mi ağlıyorsun, dedi. Ebu Yusuf, sebebini şöyle açıkladı; “Yüce halifem, ben yetim bir çocuktum. Annem beni bir demirciye çırak verdi. Okumak istiyordum, annem mağdurdu, ihtiyacı vardı. Haftalık alıyordum. Hoca koca imam Ebu Hanife beni yanına aldı, büyüttü, okuttu. Anamı, kardeşlerimi, ailemi beni 24 sene besledi. Demirciden beni alıp anama getirdiğinde, ‘Hanım hanım, bu çocuk demirci çırağı olsun diye yaratılmadı. Bu ilim için yaratıldı. Ben göremem ama senin beğenmediğin ilim, gün gelecek bu çocuğa altın tabaklarda gümüş kaşıklarla saraylarda baş köşede yemek yedirecektir, üzülme’ demişti. 40 sene evvelki söz bir anda altın tabakları, gümüş kaşıkları sofrada görünce onu hatırladım.
Ebu Hanife alim olduğu kadar da veli, evliya idi. Bugün bir kez daha anladım, gözlerim ondan yaşardı”.
İMAM-I AZAM’IN AKLI İLE İLGİLİ BAŞKA BİR FERASETİ
İmam-ı Azam hem Emevilerin son dönemini hem de Abbasilerin ilk ve şöhretli devirlerini yaşamış bir bilgindi.
O zaman halifeler, Ehli Beyt olayları olup onlara meyledenleri takip ederler ve Ehli Beyte ve onların taraftarlarına zulüm ederlerdi. Özellikle halkın peşine düştüğü alimleri takibe alır, çok şöhretli olan alimlere gözleri önünde bulunsun diye makam ve mevkiler sunarlardı. Gerçek alimler bunlara itibar etmez, gerçek ne ise onu söyler ve savunurlardı. İmam-ı Azam bunların başında geliyordu. Çünkü kadılığı kabul etmediği için hapse atılmış, kırbaçlanmış ve hapiste şehit olmuştur.
SÜRECEK