İSLAM’IN AHLAK VE FAZİLETİ, İLİM VE FENNİN
IŞIĞIYLA MUASIR MEDENİYETE ULAŞACAĞIZ
Coğrafya alanında Nasuriddin Tusu, Haritada Osmanlı Piri Reis vs. Biiruni, İbni Havkal vs. Mimari sahada da bir çok islam mimarları vardır. Musiki, Abdulkadir Meragi. Müzik ilminin bütün inceliklerini kitaplaştırmış, batı müziğine ilham kaynağı olmuştur.
Elbetteki yüzlerce ilmi ve ilk temsilcilerini burada zikretmek mümkün değildir. Sadece okyanustan bir damla misali değinerek bu günkü dünya medeniyetinin temelini oluşturan, ilim ve teknolojide islam ilim adamlarının öncülük ettiklerini, bugünkü garp-batı medeniyetinin temelini İslam bilginlerinin ilimlerinin oluşturduğunu, ama neticede topyekün bir kültür ve medeniyetin oluşmasında fertlerin, devletlerin, milletlerin, hatta bin sene önce gelmiş geçmiş Sümer, Asur, Mezopotamya, Hitit vs. gibi kavimlerin de bu olguda katkıları olduğunu, özellikle de Müslüman bilim adamlarının ortaya koydukları bilimsel teorileri ve icatların bu günkü modern ilmin temelini teşkil ettiklerini, yüce İslamın müsbet ilimlere bakışını yansıtmaya çalıştık.
Şu da bir gerçektir ki, İslam dünyasında bilimin gerilemesi diğer sahalardaki gerilemeyi de beraberinde getirmiş, ilk ve orta zamanlardaki inkişaf sürdürülememiştir. Ama şimdi özellikle Osmanlı’nın çok sağlam devlet idaresinin yıkıntıları üzerine Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kurulan ve hedefi muasır medeniyet seviyesini geçmek olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti müspet ilim bayrağını, atalarının bıraktığı yerden alıp hızlı bir şekilde hedefe ulaştırmada yüce Türk gençliğine güvenmektedir.
Bu konudaki rehberimiz ilim, fen ve teknolojiye dayalı garp ilim, fen ve medeniyeti. İslam ahlak ve faziletini şiar edinen bir metot. Atatürk’ün dediği gibi, “İlimsiz din topal, dinsiz ilim topaldır”. Din ilmin ışığında, vahyin doğrultusunda, ilim bedense din ruhudur (veya tersidir) şeklinde anlayarak, İslam’ın ahlak ve fazileti, ilmin-fennin ışığında muasır medeniyet seviyesini geçeceğiz.
MERHAMET, ACIMA HİSSİ DOĞUŞTANDIR
Hayvanlarda ve insanlarda, hatta insanların her sınıfında, zengin-fakir, güçlü-güçsüz, dinli-dinsiz her çeşit mezhep, meşrep ayrımı olmadan bütün cins olarak herkeste müşterek bulunan kavramların başında merhamet, acıyı yüreğinde hissetme ve bu acıyı ortadan kaldırmak için insanı harekete geçiren içgüdünün adıdır merhamet.
Dünyanın neresinde olursa olsun, insan ve hayvanların hatta tabiatın çevrenin uğradığı bir zarar karşısında insanın irkilmesi, iyi niyetle de olsa çevrenin kirletilmesi, ağaçların kesilmesi, ormanların yıkılması, hep yüreğimizi sızlatır.
İşte bunlar yüreğimizdeki merhametin şefkatidir. Onun içindir ki merhamet, rahmet, rahman, rahim gibi yüce sıfatların bir sonucudur ki, bunlar yüce Allah’ın ismi has ve asıl sıfatlarıdır.
Yani ulu Allah’ın insanlara, hayvanlara, canlılara verdiği külli acımasının canlılara yansımasıdır. Genellikle zalimlerin zulmü, insandaki bu hissin azlığı veya yokluğunun bir sonucudur.
Örneğin; ulu Allah’ın merhameti umumidir. Eğer bu böyle olmasaydı, insanların inançlarına göre değerlendirseydi, ulu Mevla’nın; kafirlere bir gram rızık vermemesi gerekirdi. Akşama kadar, sabaha kadar isyan ve inkar içinde olanların da, itaat edip Allah korkusundan baygın yatanların da üzerine güneş aynı ısı ve ışığını sunuyor. Havası, suyu rızkı vs hep aynı. İşte bunlar ilahi sonsuz rahmetin zorunlu bir sonucudur ve insanı Allah’a iman etmeye sevkeden bir olgudur. Merhameti değişik bir açıdan ele almış oluyoruz. Mesela; R.SAV.’in “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” buyruğunda, bir ayırım yoktur.
SÜRECEK