İNANMAK, BEŞERİYETİN EN DERİN
VE EN ESASLI İHTİYAÇLARINDANDIR
Bir önceki yazımızda Allah ve Din inancının fıtri (doğuştan) olduğunu, insanların dinsiz olamayacağını, müsbet ve manevi ilimlerin ışığında merhum, eski diyanet reislerinden kıymetli alim ve hocalarımızdan Osmanlının son, cumhuriyetimizin yetiştirdiği birkaç din aliminden birisi olan Ahmet Hamdi Akseki, namı diğer Aksekili Hamdi Efendinin kaleminden aktarmıştık. Şimdi ise konuya başlık olan yazıyı siz değerli okurlarımıza aktarıyorum.
Dünyadaki inanmak fikri, insaniyetle beraber var olmuş, insanlığın sonu ile son bulacaktır. Bu husus müttefekün aleyhdir, yani müsbet ve dini ilmin bir gerçeğidir.
İnsanlar arasında medeni, bedevi hiçbir fark yoktur ki, dini hissi duymamış olsun. Yani en cahil insan ne kadar dine ihtiyaç duyarsa, en alim kişi ve aynı oranda hatta daha çok yüksek oranda dine ihtiyaç duyar ve dini en iyi anlayanlar Allah’ı en iyi bilenler ve onu en çok sayanlar da alimlerdir? Bu aynı zamanda Kur’an ayetidir.
İnanmak beşeriyetin en derin ve en esaslı ihtiyaçlarından olduğu için, vaktiyle, ilk insanların mağara ve kaya kovuklarında pinekleyen insanların bile bu ihtiyaçtan vareste kalmadıklarını bize kadar gelen tarihi mekrureden, tarihi eserlerden bizzat görüp anlıyoruz.
Din beşeriyet tarihine damgasını vuran hadisedir. Dinler tarihi alimi Benjamin Costand bir eserinde bunu delilleriyle anlatıyor ve diyor ki; “En müfrit dinsizler bile kendilerini inanmak ihtiyacından kurtaramamışlardır” sözleriyle yazılarıyla dinsizliği savundukları halde beyinleri, kalpleri en önemlisi yaşayışları hareketleri ile dindarlar gibi yaşamak ihtiyacını hissetmişlerdir.
Esasen inançsızlık, inanmak ihtiyacına karşı bir direnmeden başka bir şey değildir. Yani din dinsizlikten daha öncedir. Dinsizler dine karşı tepki olarak inançsızlığı ortaya attıkları halde, kendilerini inanmak ihtiyacından kurtaramamışlardır.
Bunlardan Feliks ve Dantek iki alim hiçbir şeye inanmadım dedikleri halde, inanma ihtiyaç ve arzusundan kurtulamadıklarını bizzat itiraf etmişledir. Onun içindir ki, hayatta en zor şey din değiştirmek. Çünkü insanların en hassas cihetleri dini fikirlerdir. O cihetten diğer insanların inançlarına hürmet etmek en temel kuraldır. Bu ahlaki ve insani hatta İslami bir kuraldır. “Hiç kimsenin kutsalına sövmeyiniz. Çünkü onlar da sizin Allahınıza (haşa) küfreder” diyerek insanların kutsallarına hürmeti en azından hakareti nehyetmiştir. Çünkü her insan içinde bulunduğu cemiyetin örf, adet, anane ve kültürüne, itikadına hürmetle mükelleftir. Kendisi hiçir şeye inanmasa bile başkalarının inançlarını yıkma hakkına sahip değildir. Zaten kutsal kitabımızda da “la ikrahe fidiyn” dinde ikrah-zorlama yoktur. Din samimiyettir buyurulur.
Buna rağmen bırak insanları benim gibi inanmıyor diye öldürmeyi onları zorla inandırmayı, inancımız adi bir teşebbüs, alçaklık ve ahlaksızlık sayar. Hz. Muhammed SAV. zamanında yüze yakın küçük büyük harp, sefer, gazve yapılmış hiçbirisine karşı tarafın ihaneti dışında onları din değiştirmesi için asla harp açmamış ve öldürmemiştir. Ancak hakikatin anlatımı ve kabulünü sağlamak için çabalar sarfedilmiş, düşmanın kılıcına karşı kılıç kullanılmıştır.
Tam bilemeyebilirim, unuttum, okuduğum 23 senelik ve yüz kadar harbin yapıldığı müddet içinde 30-40 kişilik ordusu olan harpler dahil tüm ölenlerin sayısı kesin bin kişiyi bulmamıştır. Çünkü R.SAV. biz insanları öldürmek için değil yaşatmak için gönderildik. Harp anında sakın size kılıç çekmeyen kimseyi öldürmeyin. Kadınlara, çocuklara dokunmayın, ağaçları fidanları kesmeyin. Asla yağma, yakma ve yıkma yapmayın. Ganimet taksiminin dışında kendinize verilenden başka bir çöpe bile el uzatmayın, diyerek askere kesin talimat vermiştir.
SÜRECEK