DÜRÜST İNSAN BOYNUNU KOPARSAN
HARAM YEMEZ, YALAN SÖYLEMEZ
Bütün bunları yaratan, yaşatan, donatan, öldüren, baharın tekrar dirilten, can veren kim, kim acaba? Bu muazzam hadiseler kendiliğinden olabilir mi? Hayır, asla. Öyle ise bunları bir yöneten var. O tek kudret sahibi yegâne irade ki işte ona Allah cc. diyoruz. Kimisi Tanrı, kimisi de ilah der, adına ne denirse densin, işte o yegâne kudret Allah cc. Hazretleridir.
Bunların hepsi Kur’an’da birer birer anlatılıyor. Pratik hayatımızda da gözlerimizle görüp, ellerimizle tutup, bizzat yaşıyoruz. İnsanın yaratılışı, organları, yeme içme, sindirim, sıhhat, hastalıklar, yiyecekler, içecekler, barınacak ve giysiler hatta zevkü sefa cinsinden sayılan binbir çeşit kokular, çiçeklere varıncaya kadar bizler için yaratılan nimetlerin hepsi Kur’an’da sayılıyor. Gerçekleri görmek için basit bir düşünce yeterlidir.
Mevlana hazretleri, insanı derin derin düşünmeye sevk eden bu hakikatlerden bazılarını 25 bin beyitlik 20 ciltlik eserinin bazı yerlerinde zikrediyor.
Örneğin; Zahirde, görünürde birbirine benzeyen yüzbinlerce şeyler vardır. Hakikatları hep ayrıdır. Dünyada milyarlarca (7 milyar mevcut) insan var. Hiç birisinin tıpatıp bedeni, ruhu, sesi, parmak izi vs. birbirine benzemez, ayrıdır.
Tatlı su ve acı suyun rengi aynıdır. Tadından anlaşılır, görünüşünden değil.
Bal arısı ile eşek arısı, aynı çiçeği emer, aynı çiçek suyu birisinde bal, eşek arısında zehir olur.
Ahular, ceylanlar, aynı otu yer, aynı suyu içer, aynı havayı solur, aynı mekanda yaşarlar. Ceylanın birisinde birşey olmaz, diğeri misk denen paha biçilemez, sürüldüğü yerden kokusu aylarca gitmeyen bir rayiha verir.
İki kamış; birisi boru kamış, öbürü şeker kamışı. Boru kamışın içi boş, şeker kamışının içi şekerli su dolu. İnek de, öküz de, koyun da, koç da aynı otu yer. Birinde süt, öbüründe gübre olur. Aynı yiyeceği yiyen iki insanın birinde haset ve cimrilik olur, öbüründe ise ilahi hür olur.
İki kişi, aynı adam, birisi fısku facir, birisi fazilet ve nur sahibi olur. Dikkatle izlersek hareketlerinden hemen anlarız. Bir maddenin hakikisi olduğu gibi sahtesi de olur. Altının kalıp altın olduğunu sarraf bilir. İnsanlardan bazılarının boynunu koparsan haram yemez, yalan söylemez, bazıları da haramı helali ayırmaz. At et, it ot yemez, ata eti, ite otu yediremezsin. Dürüst insana da haramı yediremez, yalanı söyletemezsin.
Bu işleri gören, denetleyen, hesaplayan, yazan, kaydeden, filme, kameraya alan melekler vardır. İnanan, inanmayan, dumansız ateşten yaratılan cinler ve şeytanlar, nurdan yaratılan melekler vardır.
Evet bütün bunlar nasıl oluyor. Kainatı yoktan yaratan, onlara şekil, biçim, ruh, renk, koku veren kimdir? Hz. Allah cc.dir. Yoksa kör, sağır ve hareketsiz sanılan tabiatın aslında devamlı hareket halinde olduğu bilinen bir gerçektir. Eğer bu işler kendi kendine olsaydı, insanların da her şeyi yapabilmeleri gerekirdi. Demek ki en şerefli yaratık olan insan buna muktedir olamadığına göre, diğer taş, toprak vs. Nasıl kendi kendine olur? Olamayacağına göre, sebeplere dayalı ve sebepsiz olarak kün, ol demesiyle feyekün oluvermesini istediği için ol demesinin yeterli oluğu ulu Allah cc. Hazretleridir.
Netice; yüce Allah’a varlığı, birliği, kudreti, kuvveti, azameti, güneşin varlığının trilyonlarca sayısından daha çok gerçektir, o kadar kesindir. Çünkü bunun onbinlerce senedir aksi isbat edilememiştir. Yüce Allah’ın varlığı mutlak kesin olarak ortaya çıkmıştır.
Bu hakikati ifade ettikten sonra, bunun ardından sıra o yüce varlığın emir ve nehiylerine kulak verip o doğrultuda hareket etmek, böylece dünya ve ahiret mutluluğunu elde etmektir. Bunun yolu da mürşidi hakiki olan peygamberlere özellikle son peygamber Hz. Muhammed SAV.e tabi olmaktır. Huzur ve mutluluk buradadır. SÜRECEK