BU DÜNYA DA, AHİRET DE MAMUR OLMALI. DÜNYA
AHİRETİN TARLASIDIR, HASADI ORADA GÖRÜLÜR
Başka bir olayda R.SAV. haksız iken haklı görünen kişiye, divandan ayrılıp giderken, “Ben şahide, delile, bilgi ve belgelere göre hüküm veririm. Buna rağmen karar gerçek dışı ise vicdanınıza danışın” buyurunca, adam gerçeği ikrar etmiştir.
Elbette ki her hakim peygamber değildir. Vahiy gelmez, hakim şahide, delile göre hüküm verir.
R.SAV. borcunu verdiği halde ispat edemeyen kişiye “Borcunu ödemişsin, ama bunu ispat edecek ne şahit ve ne de imzalı bir belge almamışsın. Bu tedbirsizliğin cezasını çekiyorsun. Aslında alacaklı imanının gereği gerçeği ikrar etmeli, ebedi hükrandan kurtulmalı. Sen de borcunu şahitler huzurunda ve belge ile ispat etmeliydin” buyurdu. İşte kavi mümin, işini yaparken işin sonuna dair tedbirleri almalıdır.
Yine hadis yorumcuları, güçlü müminin vasıflarını sayarken, insanlarla haşır neşir olacaklar insanlardan gelecek ceza ve cefaları sabırla karşılayacak, asla evine kapanıp münzevi bir yaşayışı seçmeyecektir. “Müminlerin dertlerini dert edinmeyenler bizden değildir” hadisi unutulmamalıdır. Çünkü insan toplumsal bir varlıktır. Tek başına cennette bile olsa yaşayamaz. Toplum içinde yaşarken birçok olumsuz işlere bulaşabilir, bulaştırılabilirler. Bunlara sabırla göğüs gerip gücü nisbetinde kişilere ve topluma yararlı olacaktır. Bu da bir sorumluluktur. Dünya ve ahiretin mamuriyeti güçlü olmaya bağlıdır. Bu ise planlı programlı tertip ve düzen içerisinde çalışmakla mümkündür.
Netice; “güçlü mümin, zayıf müminden hayırlıdır” kutsal sözü müminin hedefi olmalı. Güçlü olmak için planlı, programlı, azim ve gayretle çalışmalı, ameli salih, güzel amellerle dünya ve ahiretini mamur etmelidirler.
AHİRETİN VARLIĞI DÜNYA HAYATININ VARLIK SEBEBİDİR
Ahiret inancı semavi dinlerin ana kurallarındandır. Batıl inançlarda bile ahiret inancı vardır. Özellikle dinimizin amentüsü cümlesinden olmazsa olmazıdır. Beşeri gözle, fiziki şartlarda görülmediğinden, imanın kaza, kader, rızık ve ecel gibi tam manasıyla bilinemediğinden gaybi iman cinsindendir. Ahiret inancı olmayan, öldükten sonraki hayata, mahşere, mizan, sırat, cennet, cehennem gibi gerçeklere inanmayanlara mümin denemez. Ahiretin inkârı küfürdür. İslam’ın anayasası olan Kur’an’ı Kerim ayetlerinin çoğu ahiretle, ebedi hayatla ilgilidir. Ebedi hayat elbette geçici hayattan daha önemlidir. Öyle ise ahiret hayatı da dünya hayatından umumi ve ebedi olması nedeni ile daha önemlidir. Ahiretin önemli olması dünyayı önemsizleştirmediği gibi, hatta daha da önemli kılmaktadır. Allah’ın emri doğrultusunda dünyanın ümran, mamur olması ahiretin de mamur olmasını gerektirir ve öyledir. Yeryüzündeki yaşayan insanların durumuna, inanç yönünden baktığımızda yüzde 95’inden fazlısının dindar olduğunu, bir dine inandığını görürüz. İstatistikler bunu gösteriyor. Bu demektir ki, insanların yüzde 95’i öldükten sonra ikinci ve ebedi olan ahiret hayatına inanıyor. Orada hesap ve kitaba tabi tutulduklarını biliyor. Bu anlayış kişinin dünya hayatı üzerindeki yaşayışı üzerinde kesin etkileri varlığını gösteriyor.
Dünya ahiretin bir tarlasıdır, hasadı kar zararı ahirette görülecektir. Böyle olmasa idi insanlar bu dünyada hayır, hasenat adına fazla bir yatırım yapmazlardır. Hayri hizmetler; eğitim, öğretim, imar, bayındırlık, yol, su, çeşme, cami, kuran kursu gibi hizmetleri simgeleyen vakıf müesseseleri ortaya çıkmazdı. Aşevleri, hayvanat hatta tabiat hizmetleri çevre duyarlılığı bile ahiret inancı üzerine kuruludur. Çünkü hesabı sorulacak bir iştir.
SÜRECEK