MÜSLÜMANLIKTA İLK HASTANE
VE İLK HASTA BAKICI
Çoğu zaman aklımdan geçen düşüncelerden birisi de, İslam’da ilk defa hemşirelik ve ik yardım (acil) işleri nerede başlamıştır ve bunları kim başlatmıştır gibi fikirleri bilmekti.
Bu konuya dair yazılmış bir eser mutlaka vardır ama ben internet denen olayı da bilmiyorum. Ancak kütüphanemde bulunan 3 binden fazla genelde klasik sayılan eserlerden edinebildiğim k adar bilgileri elde ediyorum. Benim kitaplarım arasında da böyle bir kitap yok derken kitaplarımın bir kısmında Karakeçili camisinde halkın okuması için konmuştu. Kitaplarımn yüzlercesi maalesef özellikle Osmanlıca, esk iyazılı olanların bir çoğu çalındı. Yine de camide bir kısmı duruyor. Onları incelerken Sebilür Reşat adlı 1922’de çıkmaya başlayan Osmanlıca sonra kapatılan 1950’den sonra tekrar yayın hayatına devam eden Eşref Edip Tahir Olgun, Mehmet Akif Ersoy İzmirli İsmai Hakkı, Alleme Ömer Rıza Doğrul, Ahmet Hamdi Akseki, Diyanet Reisi Kamil miras, Elmalılı Ahmet Hamdi, Alleme gibi çok yüksek alimlerin makaleleri ve yazıları bu mecmuada yayımlanmıştır. İşte bu kıymetli belki 10 cilt ve onlarca sayısı olan bu mecmuada konu başlığı yaptığımız mevzuda Tahir Olgun merhumun kaleme aldığı bu yazıyı günümüz lisanı ile günümüz insanının anlayışına sunmayı ve bunun bir hizmet olduğuna inanarak arzediyorum.
Bu yazıdan anlaşıldığına göre, İslam’da ilk hastabakıcı kadın, hemşire Rufeyde adında bir hanımefendi sahabi imiş. (1963 yılında İstanbul Selimiye Kışlasında askerlik yaparken o koskoca kışlanın yüzlerce odası var. Bu odaların birinde ilk hemşire Florans Raytinger’in odası diye kapıda bir yazı görmüş ve İslam’da da hemşirelik mesleğinin ne zamanda başladığını merak etmiştim. Kırk küsür sene sonra da olsa bunu öğrenmiş oldum.) Neyse, müslümanlıktan önce Araplar Gazve (ufak savaşlar)’ye yani ufak baskın harplerine giderken bazen hanımları da götürürler. Kadınların geri hizmette su dağıtmak, yemek yemek, yamalıkları, elbiseleri onarmak, yaraları sarmak gibi hizmetlerin yanında hanımlarının gözleri önünde analarının bakışları altında harbe girmek erkeklere cesaret veriyor, hatta zaruret anında bilfiil harbe iştirak ediyorlar. Düşman askerleri hizmet çadırlarına kadar geliplerse onlar da savaşıyorlardı. Hatta bu hussuta şehide şehit olan hanımlar bile olurdu. Bu gelenek İslam’dan sonra da devam etmiştir. Bilhassa uzun süreceği tahmin edilen savaşlarda hatta ufak gazvelerde de R.SAV.in hanımlarından birisini harbe yanında bareber götürdüğü, herkesce bilinen bir olaydı.
Harbe iştirak eden kadınların en başta gelen görevleri, bilhassa yaralı askerlerin yaralarını sarmak ve onları tekrar cepheye hazırlamaktı. Bu konuda hanımların tıbbi bilgileri yoktu, ancak geçmişten gelen ana-babadan gelen basit tedaviler yaparlardı.
Mesela; hafif yaralarda kanı dindirmek için hasır yakıp külünü bastırırlardı. Daha büyük yaraların kanını dindirmek için kaynar zeytinyağını yaraya dökerek orayı dağlar ve kanayan damarı yakarak kanı dindirirlerdi. Yoksa kan kaybından muharipler ölürdü.
Daha ilginci, müslümanların ilk savaşlarından olan Uhud harbinde İslam ordusu bir ara bozguna uğradı. İslam askerleri R.SAV.in talimatı doğrultusunda hareket etmediler. Yanılgılarının cezasını canları ile ödediler. İşte bu sırada R.SAV. bizzat hücuma uğramış, yaralanmış, dişi kırılmış, yanağı parçalanmıştı. Mübarek yüzünü kan bürümüş, ama kan yere düşmemiş, lihikmefin, ulu allah bildirildiğine göre, Cebrail’e emretmiş ve R.SAV.in kanının yere düşmesi ölenmiştir. Ulu Allah’ın Ya Resulüllah kanın yere damlarsa orada ot bitermem, şeklinde bir vaadi olduğu bildirilmişti.
İşte o zaman Hz. Fatıma Uhud’a koşuyor, R.SAV.in kıymetli babasının yaralarını yanmış hasır külü ile kanı durdurulmuştur. Yemame savaşında bir eli kılıç darbesi ile düşürülen Ümmü Umare’nin kesik bileği kaynar zeytinyağı kazanına batırılmak suretiyle dağlanmış ve fışkıran kan ancak böyle dindirilmiştir. (Düşünebiliyor muyuz, eli kopmuş bileği fışkıran kanlı bileği kızgın kaynayan zeytinyağı kazanına batırmanın verdiği acıyı hissedebiliyor muyuz. Nasıl güç, zor dayanılmaz bir iş. İşte bu din böyle kazanılıp bizlere emanet edildi.)
SÜRECEK