SÖZ NAMUSTUR, AYNEN BORÇ GİBİDİR.
MUTLAKA YERİNE GETİRİLMESİ GEREKİR
Gençliğinde bir arkadaşı ile bir yerde buluşmak üzere sözleşiyorlar. R.SAV. 3 gün orada arkadaşını bekliyor. Sonra geri dönüp arkadaşını görüyor ve “neden gelmedin, üç gündür beni beklettin” deyince, adam “ben onu ciddiye almadım” deyince, R.SAV. “Elvağdü kaddeyn”, “Unutma, söz namustur, aynen borç gibidir. Mutlaka yerine getirilmesi gerekir” buyurdular. Hem de bunu peygamberlik gelmeden önce gençliğinde...
Papazın anlattığı ikinci ve kendisini etkilediği ikinci olayı da şöyle anlattı;
Hz. Muhammed SAV.e bir akşam vakti bir genç bir işmiş koyun kellesi getirdi. Bunu annem gönderdi dedi. R.SAV. mescidin dışında bulunan, cemaatten b irisine “al bu kelleyi medinede aç olan birisine ver de yesin” buyurdular. O kişi kelleyi aldı, Medine sokaklarınd amuhtaç olduklarını sandığı evlerden 17 kapıyı çaldı Hepsi de biz akşam yemeğini yedik, yemeyenlere götür dediler. Neticede kelle geri getirildi, R.SAV.e verildi. Ulu Allah’ın yüce resulü şöyle buyurdu; “Allah’a yemin ederim ki üç gündür ağzıma sudan başka bir şey koymadım? Bu kelle benim nasibimdir” buyurdu ve kelleyi aldı.
Bu olayları bana anlatan Hıristiyan profesör ve papaz olan Henri, bunu ancak bir peygamber yapabilir, ki, Hz. Muhammed’in hayatında bundan daha garip, insanların yapamayacağı fedakarlıklar vardır dedi ve kaynağını da Hadislerle Müslümanlık adlı eserde okudum. Zaten Kur’an’da buna delalet eden birçok ayet var diye ilave etti.
Bunları okuyan bir ilim adamı olarak ilim iman etmeyi gerektirir. Müslüman olmam lazımdır diyorum. Konumuma bakıyorum, Müslümanların dünyadaki perişanlıklarına bakıyorum, iyi ki hıristiyanım diyorum dedi.
Ben de “inşallah allah hidayet verir”, “Men yendillahü tehüvel mühted”, Allah’ın hidayeti esastır diye temenni ettim. Yani doğruluk dürüstülk üzerin eyazı yazarken böyle bir anekdotu da burada ifade etmiş olduk. Bu olayın yorumunu değerli okurlarımıza bırakıyor ve ana konumuza devam ediyoruz.
R.SAV. efendimizin, “beni Hud suresi ihtiyarlattı” derke, “Emrolunduğun gibi doğru ol. Nasıl yaşarsan öyle ölürsün. Nasıl ölürsen öyle dirilirsin” sözü de dürüst yaşayan, dürüst ölür, dürüst ölen dürüst dirilir, dürüst dirilen de dürüst olarak mahşerde aklanır ve neticesi hak ettiği cennete ve cemalullaha kavuşur.
R.SAV. efendimiz de, Hud suresinin “emrolunduğun gibi doğru ol” ayetini, Kulamentübillah sümmestegm hadisi şerifi ile açıklamıştır. Yani, “Allah’a iman ettim de, sonra dosdoğru ol” hadisi şerifi islamın innaç, söz ve amellerle ilgili bütün esaslarını iki kelime ile anlatmıştı ve bu veciz bir ifadedir.
Allah’a iman, yüce yaratıcının varlığına, birliğine ve ondan gelen herşeye şeksiz inanmak, istikamet, doğruluk ve dürüstlük ise kitap, kur’an’la ve sünnetle emredilenlerin hepsini bir ömür boyu kesintisiz hayatımıza uygulamkatır. Menedilenlerden de sakınmaktır. Din ile dünya işlerinde doğruluktan ayrılmamak, ok gibi doğru olmaktır. Sözüm ve özüm söylemim ve eylemim ok gibi doğru olsun da batarsa baksın deyimi haklı söylenmiş bir sözdür.
İnsanı hakka ulaştıracak en birinci kestirme yol doğruluk ve dürüstlüktür. Bu ise hakkı ısrarla öğretim ve eğitimle bildirmek ve yaşamakla sağlanambilir ve devamlı iyi huy halini alır tevarüsen evlatlarımıza geçer. İşte müslümanlığın tüm kuralları iman ve istikametle taçlanır. Bir insanda müslümanda doğruluk yoksa onun imanında zaaf, zayıflık, amelinde ibadetinde noksanlık vardır.
Bir kimse Allah’a inanır ve her işinde doğru olursa o kimse tam müslümandır. İmansız istikamet olmadığı gibi, doğruluk olmadan iman da tam olamaz.
Doğruluk denince şunu anlamalıyız; kalpte niyyet, ruhta temizlik, sözde ve işlerimizde hiçbir tarafa eğilmeden sebatlı olmaktır.
SÜRECEK