GERİ DÖNMEMEK ÜZERE TEVBE EDEN,
HİÇ GÜNAH İŞLEMEMİŞ GİBİ OLUR
“Ettaibü minezzenbe kemenla zahbenu” yani, geri dönmemek üzere günahlarından tevbe edenler, hiç günah işlememiş gibidirler. Allah o günahı siler, kalbinden ve günahkarın defterinden siler. Hatta o kul, nasuh tevbesi denilen kulun işlediği günahına tevbesi, o günahı işlemeye olan arzusunun nefrete dönüşüp bu kez tevbeden sonra günahı işlememe nefretine dönüşmesi diye izah edilen nasuh tevbesi ile tevbe ederse bir daha o günaha dönmek değil hayalini bile zihninden silerse “yübeddilüllahi seyyiatihim hasenat” Allah onun günahını siler de onun günahlarını hasenata iyiliğe çevirir. O kişi sanki korkunç günah değil de onun yerine sevap işlemiş gibi defterine iyilik yazar buyuruluyor ki, bu bir ayettir.
İşte bu müjde kişinin günahından canın bedenden ayrıldığı gibi ayrılıp arınması anlamına gelen nasuh tevbesini konu alan Hz. Mevlana, bunu hikayeleştirerek daha açık bir şekilde ortaya koyuyor.
Tarih boyunca bu olay nasuh tevbesi olayı, Nasuh adında birisinin yaptığı tevbe şeklinde algılanmıştır. Böyle bir kişi ve olay yoktur. Nasuh, en uslu, sütün memeden çıkıp gerisinden memeye girmesinin mümkün olmadığı gibi. Kişinin tevbe ile terk ettiği günahına dönmemesidir. Nasuh tevbesi budur.
Kur’an-ı Kerim’in 66. suresi olan Tahrim suresinin 8. ayeti, Ey inananlar, günahlarından samimi bir dönüşle tevbe edin. Umulur ki, Allah sizin korkunç günahlarınızı bile örter, yok sayar. İnsanların atanacağı günde Allah sizi peygamberleri ile altından ırmaklar akan cennetine kor. Onlar, ey büyük rabbim, bizim nurumuzu artır. Sen herşeye kadirsin, derler. Tahrim 66/8
NASUH’UN ÖYKÜSÜ
Vaktiyle zamanın birinde Nasuh adında bir adam vardı. Kendisi erkek olmasına rağmen kadın görünümlü ve kadın tabiatlıydı. Herkes onu kadın bilirdi. Halbuki, o erkekti. Tüyü tüsü yoktu. Her nasılsa Nasuh erkekliğini gizlemiş, kadın olarak bilindiğinden halkın bildiği gibi olarak görünmeye devam etmiştir.
Erkek değil, kadın kıyafeti giyer, çarşaf ve peçe ile toplumda kendini gizlerdi. Kendisi kadınlar hamamına tellak olarak girmiş, bu işte de başarı sağlamış. İşi şehvet yönüyle yapıyor, şehvetine gem vuruyor ama şehvetinin etkisi ile de bu tellaklık işini bırakamıyordu.
Tellaklıktaki namı ustalığı saraya kadar ulaşmış, sarayın haremi ve padişahın zevce ve kızları da Nasuh’a kese, ilif ve masaj yaptırmak için sıraya girmişlerdi. Padişahın kızlarını keseler, onları ovar ve yıkardı. Durumunun ortaya çıkmasından korkan, işini bırakmak ister ama kadın sevgisi ve müşterilerinin ısrarları onu engellerdi.
Nasuh bir gün, bilge, arif bir zatı ziyarete gitti ve ondan dua istedi. Arif Nasuh’un erkek olduğunu sırrına vakıf oldu ama Allah’ın gizlediği sırrı açamazdı. Ancak yaptığı işin felaket getirecek bir iş olduğunu Nasuh’a ihtar edip tevbe etmesini öğütledi.
Nasuh bir gün hamamda kurna doldururken padişahın kızının köpeğinin halkalarından paha biçilemez bir cevherin kaybolduğu ve bütün hamam görevlilerinin teker teker sorgulanacağı ve bu küpe halkasını kim almışsa belli bir görünür yere bırakması ilanen hatırlatıldı. Fakat küpe halkası ortaya çıkmadı. Hamam halkı sırayla sorguya çekilmeye, elbiseleri ve insan vücudundaki boşluklar, ağız, burun, kulak vs. gibi vücut deliklerine varıncaya kadar aranmaya başlandı. Bu arada padişahın kızlarını özellikle yıkayan Nasuh’un üzerine gözler çevrilmişti. Herkes ondan şüpheleniyordu. Herkes anadan doğma soyuldu ve aranmaya başlandı. Nasuh’ta sırada bekliyordu. Sıra kendisine gelince, erkekliği ortaya çıkacağından korkuyor, tavada yağ gibi, güneşte kar gibi eriyor, baygınlıklar geçiriyor, Allah’a öyle yalvarıyordu ki, bu işten hiç kimse onu kurtaramaz, ancak ulu Allah kurtarabilirdi. Bir kurtulsa bu lanet işi bırakacak, kendini Allah’a adayacaktı. Bunu ulu Allah biliyordu.
SÜRECEK